İsrail saldırıları niye artırdı?
Biz seçim tartışmalarına gömülürken, biraz ötemizde, İsrail, Filistinlilerin en ufak kıpırtısında bomba yağdırıyor. Saldırılar, hiç beklenmedik yöne kayabilir.
İsrail Başbakanı Netanyahu, içeride sıkıştığı bir zamanda, iç muhalefetin sesini kısmak, dikkatleri dışarıya çekmek için, saldırıları artırabilir.
Seyahatnameler bize çok şey öğretir. Yazar gördüğünü, işittiğini yazar, elbette duygularını da katar. Ben de 30''a yakın ülkede röportajlar yaptım, gezilerimi yazdım. Savaşları takip ettim. Onun için seyahatnamelerin bende ayrı yeri vardır.
12. yüzyıl seyyahları Benjamin ve Petachia özellikle Yahudilere dair kıymetli bilgiler veriyorlar. (Tudela''lı Benjamin-Ratisbon''lu Petachia, Ortaçağ''da Yahudi Seyyahın İslam Dünyası Gözlemleri (Çev. Nuh Arslantaş), M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 2009)
Benjamin İspanya''dan yola çıkar, Roma, Yunanistan, Konstantiniye (İstanbul), Kıbrıs üzerinden Kudüs''e varır. Bağdat''a, Halep''e, Kahire''ye de uğrar. Her uğradığı şehir ve kasabalarda örgütlü Yahudi cemaati bulur.
Bu ayrıntıya şunun için girdim. Özellikle Benjamin, soydaşları Yahudiler hakkında ayrıntılı bilgiler verir. Cemaat hâlindeler ve birbirlerine sıkı sıkıya bağlılar. Müslümanlarla bir problemleri yok. Örgütlü oldukları için herhâlde, imtiyazlılar da.
12. yüzyılın ikinci yarısında Benjamin''in Kudüs hakkında verdiği bilgileri:
"Mahomerie-Le-Grand''dan üç fersah yolculuktan sonra Kudüs''e (Yeruşalayim) ulaşılır. Kudüs, üç tarafı surlarla çevrili küçük bir şehirdir. Şehirde müslümanların Ya''kubi olarak isimlendirdiği Suriye Ortodoks Kilisesi''ne mensup Hıristiyanlar ile Rumlar, Franklar ve değişik dilleri konuşan çeşitli milletlere mensup kimseler yaşamaktadır. Şehirde bir Boyahane vardır. Yahudiler şehirde başka boyacılara müsaade edilmemesi için krala yıllık belli bir meblağ öderler. Kudüs''te Davud kulesinin bulunduğu tarafta 200 Yahudi yaşamaktadır. 10 zira'' genişliğinde olan kulenin alt kısmı, atalarımız tarafından inşa edildiği şekildeki orijinalliğini hâlâ korumaktadır. Kulenin diğer kısımları ise Müslümanlar tarafından ilâve edilmiştir." (...)
Kudüs''ün 4 kapısı vardır: İbrahim kapısı, Davud kapısı, Sion kapısı ve tarihi Mabedimizin tam karşısına düşen ve Templum Demini adı verilen Yehoşafat (Gushpat/Josaphat) kapısı. Ma''bed''in bulunduğu alana (Hz.) Ömer b. Hattab tarafından geniş ve muhteşem kubbeli bir mescid inşa edilmiş. Mescide herhangi bir resim veya heykelin sokulması yasaktır. Müslümanlar buraya sadece ibadet etmek için girerler. Mescid''in önünde Kutsalların en Kutsalı''nın (Süleyman Ma''bedi) batı duvarı (ağlama duvarı) vardır. Rahman Kapısı (Babü''r-rahme) olarak isimlendirilen, Mabed''in avlusunun duvarının bulunduğu bu yere bütün Yahudiler dua etmek için gelirler. Kudüs''teki, büyük taşlarla muhkem bir şekilde Süleyman tarafından yapılmış sarayın ve bitişiğindeki ahırların dünyada bir benzerini daha görmek mümkün değildir. Günümüze kadar kalabilmiş havuz din adamları tarafından kurban takdimelerinden önce kullanılır. Çeşitli yerlerden gelen Yahudiler batı duvarına isimlerini yazarlar." (s. 49-51)
Hatırlatırım... Bu bilgiler 12. yüzyılın ikinci yarısına ait. Benjamin, Hz. Ömer''in yaptırdığı camiden bahsediyor. Mescid-i Aksâ avlusunun ortasındaki kubbesi altın gibi parlayan cami Kubbetü''s-Sahrâ''dır. Benjamin, Süleyman Mabedi''nin üstünde inşa edildiğinden bahsediyor. Asıl mesele bu.
"Paylaşılamayan Kudüs" yazımdan:
"İsraillilerin ortaya çıkarmayı hayatlarının gayesi hâline getirdikleri Hz. Süleyman Mabedi''nin bir parçası olan duvarın devamı büyük olaylara sebep olan Tünel''e paralel devam ediyor. Bu duvarın öbür tarafı ise Mescidü''l-Aksâ... Yahudiler her fırsatta bu duvarın dibine gelerek dua ediyorlar. Dua ederken bedenleri bir ileri bir geri gidiyor.
Ne garip değil mi? Müslümanların üçüncü kutsal mekânı ile, Yahudilerin birinci kutsal mekânı aynı yerde... Hristiyanlarınki de öyle... Hz. Meryem''in doğduğu yer, Hz. İsa''nın dua ettiği yer, Ermeni Katolik kilisesi hepsi bir arada... (...)
Yahudileri sürgünde bir arada tutan dinleridir. Dinlerine sıkı sıkıya sarıldıkları için ayakta kalmışlar ve 2 bin yıl önce ölü diller arasına katılmış İbranî dilini edebiyat ve konuşma dili hâline getirmeyi başarmışlardır. Yahudilerin hedefi Siyon Dağı''nda Süleyman Mabedi''ni ortaya çıkarmak... Bu mabedin olduğu yer ise Mescidü''l-Aksâ ve Kubbetü''s-Sahrâ''nın bulunduğu yer.
Ağlama Duvarı, Hz. Süleyman Mabedi''nin batı cephesinin bir parçasıdır. Hz. Süleyman Mabedi Siyon Dağı''nda bulunuyordu. Siyon Dağı anlaşıldığı gibi yalnız Yahudiler için değil, Müslümanlar ve Hristiyanlar için de büyük önemi hâiz. ''Siyonizm'' de bu Siyon Dağı''ndan gelir. Hedef Siyon''a ulaşmak, Siyon''u ele geçirmek. Bizim ''Kızıl Elma'' gibi diyeceğim ama Kızıl Elma nihayet bir hedefi, bir ideali belirliyordu. Geçmişte İstanbul''a, daha sonra Vatikan''a ulaşmayı remzetse dahi, buradan hareketle ''Büyük Türkiye'' idealini gösterir. Siyonistlerinki ise çok farklı... İsrail devletini kurduktan sonra Ahd-i Atik''teki hedeflere adım adım gitmek, bunun için de ilk elde Hz. Süleyman''ın Mabedi''ni ortaya çıkarmak gerekiyor!"
Benjamin''in "Büyük taşlarla muhkem" dediği taşları gördüğümde ben de hayretle bakmıştım. Sanki insan eliyle yapılmamış, kudretli bir el dokunmuş, taşınamayacak devasa taşlar oraya gelip konmuş.
*
Dün, Prof. Dr. Hikmet Özdemir''in henüz yayınlanmamış makalesinden bahsettim ve bugün ayrıntıya gireceğimizi yazdım. "29 Ağustos 1958 günü, İsrail Başbakanı Ben Gurion''la Türkiye Başbakanı Adnan Menderes Orta Doğu''da ''radikal akımlara'' ve ''Sovyet yayılmacılığına'' karşı Türkiye-İsrail arasında bir ''gizli'' anlaşma imzalamışlardır." cümlesi, makalenin düğüm noktası. Düğümü yarın açacağız.