İslâmcının itirazı (4)
Bir mektup geldi. Şu bölümü alacağım:
"...Yıllar önce tanıdığım birisi ile bir çay ocağında karşılaştık. Konu Türklükten açıldı. Tepki gösterdi. Hiç tartışmadım, koltuğunun altında Millî Gazete vardı, onu istedim. Gazetede haberden spora kaç tane Türk kelimesi var diye saydık. 49 Türk kelimesi yazılmıştı. Dedim ki: Türk kelimesini yazmayınca bu gazeteyi çıkartamazsınız. Zaten bak ben de sen de Türkçe konuşuyoruz. Sen Türklüğe bile Türkçe konuşarak karşı çıkıyorsun. Bu gazetede Türkçe dil kullanıyor, Şevki Yılmaz bile Türkçe hitap ediyor. Türk'ten vazgeçince Türkçeyi ne yapacaksın, dedim." (İsmi mahfuz).
Mesele gayet açık. Yorum gerektirmiyor. Bazıları "Türk"ten kaçamadıkları için, Balkanlarda "Müslüman'a, Türk derler" deyip işin içinden sıyrılmaya kalkışıyor.
Yazmıştım... İlk Osmanlı kroniklerinde Osmanlı devletini kuranları Türk olarak tavsif ederler, padişah sülalesini de Türk ataya bağlarlar. (YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç'a sorun. Önemli bir kroniği hocasıyla birlikte yayınlamıştır.)
Orhan Gazi'nin hocası ve kayınpederinin adını burada yazmayayım; bulursunuz. Eminim o da kendisini Türk'ün dışında görmemiştir. Ya Fars asıllı Nizamülmülk? Tekrar etmek istemiyorum... Alparslan'ın, at kuyruğundan kopartılan kılları birleştirerek verdiği örnekle Türk'ün nasıl güçlü olacağını anlatmasını, Siyasetname'sinde yazan odur.
Evliya Çelebi'nin İstanbul'u bir anlatışı var; sanki oradasınız, savaşıyorsunuz. Ve Türk olarak savaşıyorsunuz. Evliya Çelebi, yeri geliyor Türk, yeri geliyor Müslüman diyor.
Muhtemelen devşirmeler, yavaş yavaş Türk'ü arka plana attılar. Giderek "günah" kategorisine soktular. Bizim İslâmcılar da -tabirimi mazur görün- zokayı yuttular!
1802'de Paris'e daimî elçi tayin edilen Halet Efendi kendisinin Türk Elçisi olarak takdim edilmesine fena sinirlenmişti.
"Türk" lafzına, Osmanlı ricâli, Türk düşmanlarına kanarak "menfî" anlam yüklemişlerdir. O ricalin ahfâdının hür yaşamasını, benliğini kazanmasını "Türk'üm" diyenler sağlamıştır. Tarih tenakuzlarla doludur!
İslâmcı cenah, ah o oryantalistler yok mu?! diyor ya... Meselâ, o oryantalist, Yahudi, casus deyip burun kıvırdıkları Vambery, Osmanlı ricâlinden önce gerçekleri görmüştü. Orta Asya gezisinden sonra, Tanzimat paşalarına tavsiyesi: "Size Batı'dan hayır gelmez. Köklerinize dönün" olmuştur.
İslâmcılarımızın "Cennet mekân" demeden adını ağızlarına almadıkları Abdülhamid 1876 Kanun-i Esasî'sinde Türklüğü öne çıkarmış ve "Herkes Türkçe konuşacak, Türkçe konuşmayan mebus da devlet memuru da olamaz" demiştir.
İslâmcılar! Kime düşman olursanız olun! O sizin tercihiniz. Ama Türk'e düşman olursanız, damarımıza basarsınız!
Daha, ilâhiyatçı Prof. Dr. Abdurrahman Küçük'ün "İslâmlık ve Türklük" kitabını ele almadım. Burada konumuzla bağlantılı iki kitaptan kısaca bahsedeceğim: Prof. Dr. Erol Güngör'ün "İslâmın Bugünkü Meseleleri" ve Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak'ın "Türkiye Sosyal Tarihinde İslâm'ın Macerası-Makaleler-İncelemeler."
İki kitabı da didik didik edin. Belki tedrisi İmam Hatip, Yüksek İslâm Enstitüsü sırasını takip ettiği için kendilerine daha yakın görecekleri A. Y. Ocak'ın kitabının "Günümüz Türkiye'sinde İslâmî Düşüncenin Bir Tahlil Denemesi ve Tarih Perspektifi" makalesini dikkatle okuyun, nerede hata edildiği görülecektir.