İslâmcının itirazı (2)
Türk'e saldırmak isteyen, Türk'ü silmek isteyen Kur'ân-ı Kerîm'deki kavmiyetçilik-takva bağlantılı âyeti, Peygamber Efendimizin "asabiyet"i reddeden hadisini "delil" gösterirler, saf Müslümanlarımızı ebkem ederler. Nedense başka kavmiyetin, başka etnisitenin adı geçmez!
Kur'ân ve hadis... İki kaynak... Saf Müslümanı susturmak için yeterli... Bitiyor mu burada? Bunun izahı var, meali var, yorumu var, dönemi var, sebebi var...
Bıkmadan usanmadan "İbn Haldun!" diyeceğim. Sırf meseleyi anlamak, kavramak, mülevves emelleri için Türk'e düşmanlık eden "İslâmcı" zevatın yüzüne, çarpmak için oturdum, İbn Haldun'un Mukaddime'sini çalıştım ve yayınladım. Hem de Arapçasını, Türkçesini, Osmanlı yazılı tercümesini yer yer İngilizcesini karşılaştırarak... (Bunları tekrar tekrar yazmaktan gerçekten sıkılıyorum ama "muarızım" belki bilmiyordur; hatırlatayım, dedim.)
Burada Mukaddime'den bölümler almayacağım. "Asabiyet" meselesinde İbn Haldun öyle bir izahat getirmiş ki -tabirimi mazur görün- apışıp kalıyor, hayretten hayrete düşüyorsunuz.
Külliyen yok dedikleri, kestirip attıkları "asabiyet" aslında neymiş, neden gerekliymiş öğreniyorsunuz. Zaten Kur'ân'da kavmiyet meselesi vardır ve burada aranan "takva"dır. Bizde sanki "Kur'ân"da "Türk'ü reddedin!" buyrulmuş gibi, kavmiyet kavramının yerine getirip getirip Türk'ü oturtuveriyorlar. (Yec'üc Mec'üc meselesini, bizim "âlim" bildiğimiz bazı müfessirlerin Arap tefsircilerine dayanarak "Türk" demesini daha önce yazmıştım. Bu, Kur'ân'da olmayanı Kur'ân'da varmış gibi göstermektir ki "Türk"e kastı buradan anlayın!)
İbn Haldun'un Peygamber Efendimizin neden Kureyş gibi büyük ve kuvvetli bir kabileden geldiğinin izahını okumak gerekir! Bir yazımda mealen belirtmiştim: İbn Haldun'un asabiyet şablonunu alın bize tatbik edin, "Türk" etrafında birleşmenin aslında bir ümmet tarifi olduğunu fark edersiniz.
Ahmet Doğan İlbey, Habervaktim'de, "Ârızasında ısrar eden bir Türkçünün ithamnâmesi" yazısında, "Türkçülük Hareketinin Türklük Anlayışı Ârızalıdır" başlıklı yazısını tenkit ettiğimiz için bizi "Atatürkçü ve seküler Türkçü" diye tavsif ediyor. M. Kemal'in adı nerede, ne maksatla geçerse geçsin, çok kolay "Atatürkçü" oluyorsunuz, çok kolay, "seküler" oluyorsunuz, çok kolay "laik" olursunuz. (İlbey yazısının bir yerinde de bana "laik" diyor.) M. Kemal'in adını geçirmeseydim, nasıl bir sıfat bulacaktı, merak ediyorum doğrusu. "Irkçı" demeye cesaret eder miydi? Bizi bile "ârızalı Türkçü" görüyorsa, kastettiği belki de ırkçılıktır!
"Atatürkçü" de değilim, "seküler" de, "laik" de, "ırkçı"da... Millî Mücadele'nin nasıl başladığını müdrikim. M. Kemal bu mücadelenin başındaki zattır. Sonrası icraatı tartışmalıdır; kimi kabul eder, kimi kabul etmez, diye kim bilir kaç defa yazmışımdır. İlmî çerçeveyi, sebep-netice ilişkisini akıldan çıkarmadan, her şeyi masaya yatırmalıyız.
Tartışabilmek için, dönemi iyi okumalıyız. Millete bir hizmetimiz olsun, dönem iyi okunsun diye belki 300 sayıya bâliğ periyodik yayını da yeni harflere aktardığımızı yine hatırlatmak isterim.
A. D. İlbey, "'Millî Mücadeleyi yapana Türk denir' ifadesini Atatürkçü Cumhuriyetçiler gibi kullanıyorsunuz" diyor.
Öyle mi acaba? (Devam edeceğiz.)