İslâmcılar geriye bakmalı
Kerbelâ'da Hz. Hüseyin ve beraberindekilerin katledilmeleri, Müslümanlar arasında derin yaradır. Bu "katliam" sadece halifelik tartışması değil, kabilecilik tartışması neticesidir. Katledilenler Hâşimîler, katledenler ise Benî Ümeyye'dir (Emevîler). Her ikisi de Kureyş'in birer koludur.
Cahiliye Dönemi'nden beri, zaman zaman bir araya gelseler, birlikte düşmana savlet etseler de, aralarındaki niza hiç bitmemiş, Hz. Peygamber'in torununu bile katletmeye kadar varmıştır.
Kabilecilik ve siyasî tercihler, düşmanlığı Hz. Peygamber'den sonra 'Hulefâ-i Râşidîn'den -Hz. Ebubekir dışında- Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali'nin katline kadar vardırmış, sonrası Hz. Hüseyin ve arkadaşları katledilmiştir. Hem de yürekleri dağlayan bir katliam. "Müslümanım" diye böyle bir düşmanlık güdemez, dersiniz.
Hz. Osman'dan bir örnek vereceğim. Zamanımızdaki İslâmcı zihniyetle ne derece örtüşüp örtüşmediğini göreceksiniz.
Hz. Osman Emevîlerdendi. Hilâfetinin ilk altı yılında gayet âdildi. Hâşimîler, destek veriyorlar, birlikte gazvelere katılıyorlar.
(Bizimkiler de iktidarlarının ilk yıllarında "âdil" görüntüsü vermişler, beklemedikleri çevrelerin desteğini bile almışlardı.)
İkinci altı yılda ise Hz. Osman'ın kabilecilik damarı kabarıyor. Valiliklere akrabalarını tayin ediyor. Kabilesinin adı geçince yüreğinden bir sevgi pınarı fışkırıyor.
(Şimdi bizdeki yönetim de giderek bir aile yönetimine dönüşmedi mi? Hangi akraba, hangi partili köşe başında?! Saysak yer kalmaz!)
Hz. Ali açık yürekliydi. Hz. Osman'a kendisinin ve valilerinin hatasını yüzüne söylüyordu. Kayırmaların devam etmesi hâlinde öldürülebileceğini bile söylüyordu. Prof. Dr. İbrahim Sarıçam'ın Et-Taberî ve İbnü'l-Esîr'den naklettiğine göre; Hz. Ali, halkın da şikâyetlerini iletmek için Hz. Osman'ın yanına gidiyor ve şöyle diyor:
"Sana bu ümmetin öldürülen halifesi olmaktan sakınmanı tavsiye ederim. Çünkü o zaman 'bu ümmet içinde halife öldürülüyor' denilir. Açılan savaş kapısı kıyamete kadar kapanmaz." (Emevî-Hâşimî İlişkileri, s. 239).
Sonunda Hz. Osman'a isyan başlıyor, Mısır'dan, Kufe'den, Basra'dan gelen isyancılar Medine kapısına dayanıyorlar. Hz. Osman, aracı olarak Hz. Ali'yi isyancılara göndermiş, Hz. Ali, Halife adına, beğenmedikleri hususların düzeltileceğine dair söz vermiştir. Netice itibarıyla istenen olmuyor. Fesatçılar ortalığı karıştırıyorlar. İsyancılar, Hz. Osman'ın evini çevirdiklerinde, Halife'yi koruyan da bizzat Hz. Ali'nin oğullarıdır. Ancak isyancılar damdan girip Hz. Osman'ı katlediyorlar.
Hz. Ali, Hz. Osman'ın ardından hilâfet makamına geçince, Hz. Osman'ı öldürtmekle suçlanıyor. Zamanımıza kadar süren bitmez tükenmez bir savaş başlıyor.
Dün İslâm tarihi bir bakıma kan ve gözyaşı tarihi demiştim. Gerçekçi kalemlerden İslâm tarihini okursanız, Kur'ân'dan sapmaları okumuş olursunuz.
Kimse bize Kur'ân-ı Kerîm'i anlatmıyor, kendisini anlatıyor. Cemaatler, tarikatlar "din" adına kabilecilik yapıyorlar. Hükûmet edenler bu tür kabileciliğin başlarına ne iş açtığını yaşayarak gördükleri hâlde, hem bu tür "kabile şefleri"ne sarılıyorlar, hem imam hatipleri birer "parti okulu" hâline getirerek yeni kabile ihdas ediyorlar.
Muharrem ayında Hz. Hüseyin için tutulan yas bütün Müslümanların kendileri için tutması gereken yastır.