İslam dünyasının İslamcı sorunu
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı 13. Liderler toplantısında mezhepleri bir kenara bıraktı ve "ben Müslümanım" dedi... "İslam birliği" önerisinde bulundu. Bunun için Türk Kızılayı'na benzer bir kurum kurulmasını önerdi. Ortak güvenlik birimi olarak "İslam İnterpolü kurulmalı" dedi.
İslam İşbirliği 13. Liderler toplantısında bunlar konuşulurken daha önce yine Sayın Cumhurbaşkanımızın büyük emek ve gayretleri ile altına onlarca imza attığımız AB anlaşmaları çerçevesinde önemli bir rapor yayınlandı. Rapor, Türkiye'yi AB normlarından uzaklaşmakla eleştiriyor. Ermeni soykırımı konusu gibi millî meselelerde Ermenilerin tarafını tutsa da, içerik olarak standartlar üzerinden Türkiye'ye ayar vermek istiyor...
Her iki duruma birlikte bakıldığında ilginç bir durum ortaya çıkıyor...
Biz, İslam ülkelerini eleştiriyoruz ve mümkünse bizi örnek almalarını istiyoruz. AB de Türkiye'yi eleştiriyor ve kendi standartlarını hatırlatıyor.
AB, Türkiye'ye bize dönün, bizim gibi olun derken, Türkiye de 56 İslam ülkesine Avrupa'nın bize yaptığı telkini ve teklifi yapıyor. Türkiye'ye dönün ve Türkiye gibi olun demek istiyor... Ancak bu noktada Avrupa'nın kendi içinde kısmi çelişkileri olsa da Türkiye'yi yönetenlerin kendi içinde yarattığı çelişkilerin sonuçları daha kronik ve zararları daha büyük..
Türkiye'yi yönetenler İslam ülkelerine "boş ver mezhebi, olaylara mezhep açısından değil İslam açısından bakalım" demek istiyor ama kendileri buna uymuyor. Yurt içinde ve yurt dışında Türkiye'nin politikalarını belirleyen ana unsur Sünni'lik paradigması... Öyle değil mi? Erdoğan hükümetleri de Davutoğlu hükümeti de "önce Sünni'yim" düşüncesiyle hareket ediyor.
Türkiye'de İslamcı siyaset, "İslam birliği" ideolojisinden besleniyor ama dini siyasete indirgerken, mezhepçi davranıyor.
İşte Irak siyaseti gün gibi ortada.
Suriye ve Esad politikası en bariz olanı.
Aynı durum iç siyaseti düzenlerken de tekrarlanıyor. Daha düne kadar birbirlerinin arkasında "namaz kılınmaz" fetvasını bunlar vermiyor muydu?
Camileri bile bölmüşlerdi.
Şimdi şu an bile bir dip dalga olarak bazı cemaatlere katı ve sert davrandıklarını görmüyor muyuz? Meselâ İsmailağa Cemaati'nin Kur'an kursu binalarını kim hedef aldı?
Bunlar...
Bir de Ensar Vakfı'na bakın...
Dinin reddettiği livatacılığı neredeyse örtbas edip üstünü kapatacaklardı...
Birinde, Kur'an kursunu ve yapılan camiyi yıkıyorsun... Hiç korumacı değilsin... Ötekinde günahın üstünü kapatma telaşındasın... Anlayalım: Hangisi senin gerçek yüzün?
İslamcı siyaset uygulamaları, -bırakın başkalarını- kendi içinde bile tutarsız...
Şimdi saatin günde iki kere doğruyu gösterdiği gibi iyi cümleler kuruyor, anlamlı ve haklı şeyler söylüyorsunuz. Evet, "İslam" ortak paydasında buluşup, "İslam ülkeleri siyaset düzenini" kurmak yerinde olur. Burnun için de sadece "Müslüman" kimliği yeter. Çünkü orası uluslararası ortak alan, ortak payda. Buradan millî kimlikleri bu potada eriterek yok etmenin haklılığı ortaya çıkmaz... Her şeyden önce kendi ülkende tutarlı olacaksın...
Çanakkale Savaşlarından bile ayrımcılık üreterek İslam Birliği kuramazsınız. Kurtuluş Savaşını ders kitaplarından kaldırarak İslam ülkelerine medeniyet dersi veremezsiniz.
Türkleri yok sayarak İslam tarihi anlatamazsınız.. Bu sebeple sadece "mezhepleri bir kenara koyalım da İslam birliği kuralım" önerisi, içi boş, altı çürük bir iyi niyet temennisi olmanın ötesine geçemez... Çünkü Türkiye'de; yapılanları yıkan, bozan, özgürlükleri sevmeyen, vurdumduymaz İslamcıların tahakkümü söz konusu. AB raporları da bunu söylüyor.
İslam Birliğini sağlayacağını varsaydığımız ülkelerde de durum bizden beter... Beter olduğu için de İslam dünyası sürünüyor. Evrensel dinden evrensel hukuk çıkmıyor. Evrensel, adalet üretilemiyor. Evrensel insanlık felsefesi ortaya konulamıyor... Çünkü İslam dünyasının İslamcılık ve diktatorya sorunu var.