İslâm ama hangi İslâm?!
Radikallerin "İslâmcılık" adı altında silahı kutsamaları, akıllarına estikçe sokağa çıkıp adam doğramaları, çeteler kurup sağa sola saldırmaları, en fenası gencecik insanları iğfalleri (kandırmaları) Müslüman dünyasını geçelim insanlığı nereye götürecek?!
Batı'da eline bıçak, tabanca alan, "Müslüman" sıfatlı ezik mülteciler veya eski sömürge insanları, sokakta doğrayacak "Hristiyan" arıyorlar.
Fransa'da Macron gibi zeka özürlüsü birinin, Charlie Hebdo gibi pespaye derginin İslâmı hedefe koymaları yüzünden kendilerine rol biçen sözüm ona "Müslümanlar" Fransa'da ortalığa döküldüler, biri lisede hocasını, bir diğeri kilisede ikisi kadın üç kişiyi doğradı! (Bu Charlie Hebdo daha önce basılmış, çalışanları ve bir polis 12 kişi katledilmişti!)
Biz iki gündür ele aldığımız Huntington'un, "Medeniyetler Çatışması" kitabındaki tezine dönelim. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk şöyle özetler:
"'The Clash of Civilizations and the Remaking of World Order' (1996) adlı ünlü eserinde, 1900 ile 2000 yılları arasını inançlar bakımından tahlile tâbi tutmuştur. / Huntington, kabile dinlerinden, tek tanrılı büyük dinlere kadar bütün inanç sistemlerini, 1900 ile 2000 yılları arasındaki yüz yıllık seyirleri bakımından incelemiştir. Yaptığı tahlilde iki nokta dikkat çekicidir. Bunlardan ilki, İslam ile ateizm dışında bütün inançların düşüş sergilemiş olmasının tespitidir.
Bu tespit bize gösteriyor ki, her şeye rağmen, hiç kırılmadan sürekli yükselme gösteren tek din, İslam dinidir. Huntington bundan, özelde ABD'nin, genelde Batı'nın bugünkü politikalarını yönlendiren sonuçlar çıkarmıştır." ("Batı'nın İslam Karşıtı Stratejileri ve Huntington Vakası", Hürriyet, 18.08.2008)
Merhum Yaşar Nuri Öztürk kendi yorumunu da ekler:
"Batı, İslam'ın yükselişine seyirci kalınamayacağı, bu enerjik dinin sahneden uzaklaştırılması gerektiği kararına varmıştır. Bunu, yumruk sallayarak yapamayacaklarını bildiklerinden, sonuç almak üzere belirledikleri strateji, İslam'ı çağın gözünde nefret unsuru haline getirmektir."
Şu soruyu sorabilir miyim?
"İslâmı nefret unsuru hâline getirmek" için uygulanan stratejinin tuzağına düştük mü, düşmedik mi?
İktidarda "İslâmcı" bir hükûmet var. Hüküm sahibi Muhterem Zat, Cumhuriyet'in 97. yılı için mesaj yayınlıyor, araya kılçıklar sokuyor.
Huntington burada devreye giriyor:
"Türkiye kendisini yeniden tanımladığı takdirde ne olur? Türkiye bir noktada Batı dünyasına üyelik için yalvarıp duran bir dilenci olarak oynadığı hüsran verici ve aşağılayıcı rolden vazgeçip, Batı'nın temel İslami muhatabı ve düşmanı olarak oynadığı çok daha etkileyici ve onurlu tarihsel rolü yeniden üstlenmeye hazır hale gelebilir. (…) Laiklik ve demokraside Batı'nın iyi ve kötü yanlarını yaşayıp görmüş olan Türkiye ... İslama liderlik etme vasfını kazanmış olabilir. Ama bunu yapabilmek için Atatürk'ün mirasını, Rusya'nın Lenin'in mirasını reddedişinden daha eksiksiz bir şekilde reddetmek zorunda kalacaktır. Böyle bir hamle aynı zamanda, Atatürk kalibresinde bir lideri, Türkiye'yi bölünmüş bir ülke olmaktan çıkarıp çekirdek bir devlet haline getirmek için gerekli siyasal ve dinsel meşruluğu kendisinde toplamış olan bir lideri gerektirir." (s. 263-264)
Huntington, bu satırları R. T. Erdoğan'dan önce yazdı. "Reis"in ideolojisini yerleştirme faaliyetini görseydi ne derdi?
Burada sözü Ak Partili sanatçı Uğur Işılak'a bırakıyorum. Şimdi "Tükettik her şeyi neyimiz kaldı" nakaratlı türküsünü dinliyorum. Siz de dinleyin lütfen.
İslâm ama hangi İslâm?