İran'da olan bitenin arkasında ne var?
2018'e en sert girişi yapan ülke, İran oldu. 28 Aralık 2017'de Meşhed kentinde başlayan ve kısa zamanda diğer kentlere yayılan halk hareketlerinin kontrol altına alındığı açıklansa da, tam anlamıyla bastırılamadığı da söylenenler arasında. Burada ilk akla gelen soru; İran'daki bu ayaklanmanın altındaki nedenlerin ne olduğu.
Türkiye'de de bu soru tartışıldı: "İran halkı özgürlük için sokağa çıktı" diyenlerle, "dışarıdan kışkırtma var" diyenler ikiye ayrıldı.
Gösteriler, ilk etapta, ekonomik sıkıntılara, yolsuzluklara, işsizliğin artmasına tepki göstermek amacı taşıyordu. Yani hedef Cumhurbaşkanı Ruhani'nin yönetimi. Ancak, kısa zamanda rejim karşıtı kitlesel hareketlere dönüşerek devam etti.
Ayaklanmanın başlıca sebebi, hiç kuşkusuz ekonomi. Petrol gelirine rağmen İran halkı son 10 yılda %15 yoksullaşmış. Vatandaşların gelir dağılımları arasında uçurum var; zengin çok zengin, fakir çok fakir. Bu ayrım İran'da her zaman böyle olmakla birlikte, son yıllarda iyice artmış. Bu durumdan en çok etkilenen ve aşağı çekilen ise orta sınıf. Yumurta fiyatlarının bir haftada iki kat artması da bardağı taşıran son damla oldu ve işsizlikten bunalmış olan orta sınıf başta olmak üzere halk sokağa döküldü.
Ortadoğu'nun lideri olmak için yapılan harcamalar ve bundan kaynaklı olduğunu düşündükleri ekonomik sıkıntılara başkaldıran halk "Yeter artık!" dedi. "Canımız İran için feda, Lübnan, Suriye, Gazze veya Yemen için değil", "Neden paralarımız nükleere gidiyor?" diye sloganlar attı…
İktidara yönelik protestoların arkasındaki ekonomik sıkıntı, işsizlik, baskı ve özgürlüklerin kullanılamamasının oluşturduğu toplumsal memnuniyetsizlik ortamında, toplumsal birliğin çatırdaması kaçınılmaz.
Ancak çatırdamaları duyan dış aktörler de boş durmuyor tabi... Çatırdayan düzeni iyice kışkırtıyor. Peki, kim bu aktörler? Başta ABD, arkasında Suudi Arabistan ve İsrail.
Trump; düne kadar "vize yasağı" uyguladığı İran vatandaşlarını "özgürlüklere susamış büyük İran halkı" olarak tanımlıyor; "İran için değişim zamanı" sözleriyle de ayaklanmayı körüklüyor…
Aslında İran rejiminin demokratik bir hale gelmesi, ABD ve yancılarının isteyeceği bir şey değil. Nitekim Ortadoğu'daki varlıklarını haklı gösterecek ortamın ortadan kalkmasını istemezler. Onların işine gelen, İran'daki kargaşa ortamı.
Öte yandan bu olayların arkasında dış mihrakların senaryoları olsa da, onlara bu malzemeyi veren İran yönetimi. Bugün halkın bu tepkisinin başlıca sebebi, ülke yönetiminde şeffaflık olmaması. İran'da hayat pahalı fakat vatandaşa bunun nedenleri açıklanmıyor.
İşte bu nedenle, hukuk devleti olmak da; hukuk devleti olmanın getirisi olarak "şeffaflık" ve "hesap verirlik" ilkelerine sahip olmak da önemli ve korunması gerekli bir ayrıcalık.
***
Özetle, İran'da son bir haftadır yaşananlar için dış etkiler ve içsel nedenler birer alternatif değil, birlikte bir sebep oluşturuyor.
Evet, İran rejimi demokratik değil: baskıcı ve özgürlükleri kısıtlıyor. Ancak, İran'da bir devrim olacaksa bunu İranlılar yapmalıdır. İran halkının yaşadığı problemler, ABD ve İsrail tarafından çözülemez. Kaldı ki, bugün, İran halkı devrim değil; demokrasi istiyor.
İran devrilirse; altında kim kalır düşünmek gerekir.
Ve şu gerçek unutulmamalıdır: ABD destekli bu türden bir ayaklanma, Türkiye için de tehdittir. İran'da iç savaş çıkması varsayımının gerçekleşmesi; Türkiye'yi Suriye'nin iç savaşından çok daha fazla etkileyecektir.