İnsanlarımızı soyan soyana

Hakikaten soyuluyoruz.
Elektrik faturalarında oynanan oyun meselâ... Bankaların akıl almaz kredi oyunları... Her işlem parayla... Telefonlar... O kadar çok soygun kalemi var ki... Size şu paket bu paket diye güya imkân sunuyorlar, siz onlara kanıp şu paketi istiyorum, diyorsunuz... Giderek faturanızın kabardığını görüyorsunuz. Sabit telefonlar da farklı değil.
Daha neler neler... Gıdadaki oyunları yazmıştım.
Özelleştirme çağın gerekliliği değil, çağın soygunudur.
1992’de İzmir’de yapılan Üçüncü İktisat Kongresine katılmıştım. Vehbi Koç merhum şeref konuğuydu. Kongrede bir konuşma yapmış ve: “Devletim varsa ben de varım.” demişti. Kuliste Vehbi Koç’un yanına gittim, “Efendim, devlete bağlılığınız çok alkışlandı” dedim. Vehbi Koç şunları söyledi: “Tabiî, devlet her şeyimiz. Devlet zamanında KİT’leri kurmasaydı, biz özel sektör olarak nasıl gelişirdik. Devlet önce KİT’leri kurdu. Bunlar işletmeyi öğrendiler, biz de oradan eleman alarak özel sektörü geliştirdik. Ama şimdi KİT’lere gerek yok. Hemen özelleştirilmelidir. Özel sektör her şeyi en güzel şekilde yapıyor.”
Bir anekdot: 1923’te ilk kongreye katılan ünlü iş adamlarından Bahattin Moltay, Alman asıllı eşiyle üçüncü kongreye gelen tek kişiydi. Bahattin Moltay’ın eşiyle konuşmuştum. “Zengin kişi” hakkında çok ağır sözler söylemişti. (Ayrıntılar, ileride “Tarihe Düşülen Notlar’da yayınlanacak.)

***


Devlet elinde ne varsa satmak istiyor. Satın, ama herkesin faydalandıklarını, bir iki inhisarcının insafına bırakmayın. Vehbi Koç, şimdi olanları görseydi “Devlet varsa ben de varım” diyebilir miydi?!
Akıl almaz ince soygunların önüne geçmek için özelleştirme meselesi tekrar masaya yatırılmalıdır. Rekabet gibi görünen her şey anlaşmalı ürün pazarlama kışkırtmalarıdır.
Halkın kahir ekseriyeti orta hallin altında; beli büklüm büklüm.
Her şey bozuldu ve iş çığırından çıktı.
İnsanların cebinden ve sağlığından çalındığı bilindiği hâlde ilgili mercilerin tedbir almaması da manalı!

***


Ahlâkî çöküntüyle karşı karşıyayız.
Başbakan Recep T. Erdoğan, dindar gençlik yetiştirmekten bahsediyor.
Dindarlık meselesi ayrı kategori... “Ahlâklı insan yetiştireceğiz” demeli önce... Bütün yolsuzluklar, soygunlar R. T. Erdoğan döneminde ayyuka çıkıyor.
Camilere bakıyorsunuz dolu...
Çok önce Hürriyet’ten Ertuğrul Özkök, “Bundan 10-15 yıl önce camiler dolu muydu?” diye sormuştu. Ben cevap vereyim.
1990’lı yılların ilk yarısında kapitalizmin merkezi Mecidiyeköy’deki Nimet Abla Camisi cuma namazında yarısına kadar dolardı. (Şahidim ünlü aktör Tamer Yiğit’tir. O da her cuma oradaydı.) 2000’li yıllarda caminin iki katı da doluyor, avluya ve hatta sokağa taşıyor cemaat.
Her şeyden bıkkınlık var üzerimizde... İnsanlarımız soyulma korkusuyla ne yapacağını şaşırmış durumda!
Meselenin dindarlık olmadığını görün, diyorum.

Yazarın Diğer Yazıları