İnişi var, çıkışı yok
"Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi" dedikleri, hakikaten "ucube", hakikaten "acayip", hakikaten "tuhaf", hakikaten dünyada eşi benzeri görülmeyen bir sistem.
"Eşi benzeri görülmeyen..." derken... Demokratik sistemler içinde görülmeyen bir sistemden bahsediyorum.
Suriye'de, Irak'ta Baas Partisi iktidarlarını (diktatörlüklerini) incelediğinizde, farklı bir rejimle karşılaşmadığımızı görsek de, ne olursa olsun söz ve oy hakkımız var!
Baas partilerin rejimlerinde, kimse ortaya çıkıp sistemi tartışmıyor/tartışamıyordu. Tartışan kendisini hapiste buluyordu veya ülkesinin dışında ancak konuşabiliyordu.
Bizim ne kadar "demokratik" olduğunuzu şuradan anlayın ki, muhalifler çıkıyor, rejimin tuhaflığından, ucubeliğinden, acayipliğinden bahsedebiliyor. Ve hatta "tek adam rejimi" diye tenkit edebiliyor. Ve hatta "diktatörlük" lafını ağzına alabiliyor.
Ne kadar hile hurda karıştırırlarsa karıştırsınlar, ne kadar YSK'ndan lehlerine karar çıkarttırırlarsa çıkartsınlar, son sözü, ne olursa olsun, yine halk söylüyor. Bizim "tek adam" bir yere kadar müdahale edebiliyor. Gerisi halkın yetkisinde.
Yalnız halk o yetkiyi kullanana kadar, -fazla bir şey söylemeyeyim, ne de olsa Ortadoğu tipi bir rejimdeyiz- içimiz boşalıyor/boşaltılıyor. Akrabacılık, kabilecilik, cemaatçilik Saray'dan başlayarak devletin bütün katmanlarında... Benim partiliye yol açın, yoksa ezin mantığıyla iş görülüyor. Rakipler sanki düşman!
(Baas Partisi yönetimlerinde en baştakilerin oğullarının, kızlarının ve diğer yakınlarının vaziyetlerini bir inceleyin; bizimle ne kadar benzer taraflar bulacaksınız!)
Çok önemli bir farkımız seçimde halkın, dediğim gibi, son sözü söylemesi.
Baasçıların ağzından çıkan kanun iken, bizde her ne kadar iki satırlık yazı yazıp bu kanundur, uygulansın dense de, yine belli aralıklarla yapılan seçimlerde, halkın dediği muhakkak oluyor.
O "muhakkak olan" iktidarı ellerinde tutanlar için ürkütücü. Çünkü arkaları o kadar çakıldaklı ki, mutlaka iktidarda kalmaları gerekiyor. Düştükleri an kimlerin üzerlerine nasıl çullanacaklarını, kendilerini nerede bulacaklarını çok iyi biliyorlar ve bir çıkış yolu arıyorlar.
Şimdilik çıkış yolu; cumhurbaşkanı seçilebilmek için oranın yüzde 50+1'in aşağı çekilmesi, meselâ yüzde 40+1'le cumhurbaşkanı olunması.
Güya kurnazlık ediyorlar. Kendi has adamlarına teklifi yaptırıyorlar, sonra kulak kabartıp kimin ne dediğini dinliyorlar. "İşte kaybedeceklerini bildikleri için seçilme şartını aşağı çekmek istiyorlar." hücumunu göğüsleyemeyince, "Yok, teklif parti görüşü değil, şahsî..." gibi laflar ederek aradan sıyrılmak istiyorlar. (Hâlbuki Reis, ne zaman kendisine sorulsa, lafı çevirmiş, bir açık kapı bırakmıştır.)
Laf ağızdan bir kere çıktı. Yüzde 40+1'i teklif eden Saray'ın en yakınındaki bir isim. Eğer "Yukarısı" "Hadi bir dillendirelim." demese, o zat ortaya çıkabilir mi? Çünkü bu aşağı çekme, peşin peşin kaybı; inişi, tükenişi, ilan etmedir.
Her şey ortada. Muhalefetin eline büyük koz verilmiştir.
Bu tartışmaların halk üzerindeki tesirini düşünmeden nasıl oy isteyecekler!
Kızılcahamam'da yüz kere de toplansalar, ne kadar enflasyon düşüyor... Birlik beraberlik... Partiden ayrılanlar hain... deseler bu işin inişi var, çıkışı yok.