İnanmadan inanmak?!
Yahya Kemal ve din meselesine aslında çok genel perspektiften bakmak gerekir. İçinde ne var ve dışına ne aksettiriyor?
Türk Dili dergisindeki “Yahya Kemal’in Din ve Metafizik Algısı 1” makalesi, dün yazdığım Yahya Kemal’in hatıralarında açıkça belirttiği “Paris’te dinsizliğim arttı” sözünün üzerinden zihnimde uzun zamandır evirip çevirdiğim meselelere aslında yeni sorular ekliyor. Bıyıklı’nın makalesine girmeden şunu açıklayayım. Dr. Sait Başer dostumuzun “Yahyâ Kemal’de Türk Müslümanlığı” kitabı da önümdedir. Ona da geleceğim. Ş. Bıyıklı makalesinin girişinde şunu yazıyor:
“Yahya Kemal eserlerinde, Türklüğün bir unsuru olarak ortaya çıkan İslam’ın ‘hakikad olarak sunduğu ve muhatabından iman etmesini beklediği metafizik izah ve anlatılara itibar etmez. Büyük şairimizin İslam algısı, ‘toplumsal’ ve ‘bireysel’ diyebileceğimiz, bazen birbirleriyle çelişir gibi görünen, iki kutuptan veya ağırlık merkezinden oluşur. Bu kutupların ilkinde ‘Türk millî kimliğinin kurucu unsurlarından biri’ olarak önemli bir yere sahip bulunan İslâm, ikincisinde yerini ‘gerçekliğin’ pozitivist’ izahlarına bırakarak sahneden çekilir. Yahya Kemal İslam algısının bu iki boyutunu Sermet Sami Uysal’a, bir madalyonun iki tarafı misaliyle izah etmiştir. Buna göre şair, bireysel olarak ‘öldükten sonra ruhun [baki] kalacağına’ ve ‘cennet-cehennem gibi şeylere katiyen inanma[sa da] kendisini mensup olduğu milletin dinine ve itikadına bağlı sayar.’’... Her milletin bir dini, itikadı var. Ben Türk ve Müslüman olarak doğdum. Türk milletinin dinine ve itikadına sahibim.’ Uysal’ın, bu durumda ‘Ya mesela ‘O Taraf’isimli şiirinizde öbür dünya tahayyülü?’sorusuna verdiği cevap Yahya Kemal’in şiirlerindeki İslam’ın kişisel imanının bir ifadesi olmadığını ortaya koyar: ‘O tahayyül milletimin görüşüdür... Ben bu cins şiirlerimde kendi düşünüşümü değil daima milletimin düşünüş tarzını aksettirmişimdir.” (Şaban Bıyıklı, “Yahya Kemal’in Din ve Metafizik Algısı 1”, Türk Dili, S. 737, Mayıs 2013, s. 18)
Bu satırlar sizi şaşırtabilir. İnanmıyor ama içinden çıktığı cemiyet inandığı için onların hissiyatıyla, tahayülâtıyla yazıyor. Bu, beni düşündürüyor. Dr. Sait Başer’i de düşündürmüş olmalıdır ki, önce “Yahya Kemal Müslüman mıdır?” diye soruyor ve sonra ekliyor: “Şüphesiz ki bu sualin nihâî cevâbı ‘evet’tir.” Sonra şöyle devam ediyor:
“Nihâî cevâbı deyişimiz, onun her düşünen insanın başından geçen îman krizleri yaşamasından olduğu kadar, alışılagelen kalıpları, reddetmekle birlikte o kalıplardaki muhtevayı çok ustaca, yüksek bir sanatkâr hüneriyle yer yer tashih ve tebdil edişleri sebebiyle kendisine yöneltilen tenkitlerdir. Yoksa Yahya Kemal elbette ve kâmilen mü’min bir şahsiyettir.” (Sait Başer, Yahyâ Kemal’de Türk Müslümanlığı, 1998, s. 202)
Mesele önemli. Devam edeceğiz.