İktidar-Kızılay=Tencere kapak
Mehmet Âkif İstiklâl Marşı''nı, adı Türk Ocağı''yla eşit anılan zamanın Maarif Vekili (Millî Eğitim Bakanı) Hamdullah Suphi Tanrıöver''in ısrarıyla yazdı ve onun takdimiyle TBMM''de kabul edildi.
Mehmet Âkif de Millî Mücadele''nin bir neferiydi. İstiklâl Marşı için 500 lira mükâfat konmuştu. O, mükâfat konduğu için marş yazmak istememişti. Şiir, 12 Mart 1921''de Meclis''te büyük tezahüratla kabul edildi. Âkif kendisine verilen 500 liralık ödülü (Hilâl-i Ahmer) (Kızılay) bünyesindeki Dârü''l-Mesaî Vakfı''na (Fakir kadın ve çocuklara meslek öğreten ve cepheye kıyafet gönderen vakıf) bağışladı.
Âkif, şimdi hayatta olsaydı, Kızılay''ın hâline bakar, hayıflanır, kahrından ölürdü.
Bundan sonra bu idarî yapıda ve bu iktidarda, ancak, devlette işi olanlar, menfaat temin edecekler bağışta bulunurlar. Dürüstlüğüne lâf edilmeyen bir kimse Kızılay''a beş kuruş dahi vermez.
Yukarısı bunu nasıl düşünemiyor! Sırf muhalefet, Kızılay yöneticilerinin açıklarının üzerine gitti, diye tedbir almıyor. Adı çıkmış yöneticileri, akraba-i taallukatı bu müessesede tutabiliyor ve hesap sormayı hiç aklına getirmiyor.
Halkın, "Kendileri neyse, Kızılay da o; tencere kapak." diyeceğini düşünmüyorlar mı?!
Hilâl-i Ahmer''in (Kızılay''ın) kuruluşundan bahsettik.
Hilâl-i Ahmer''in Balkan savaşlarında da Birinci Dünya Savaşı''nda da İstiklâl Savaşı''nda da büyük hizmeti var.
Hilâl-i Ahmer (Kızılay) ve Sâlib-i Ahmer (Kızılhaç), öyle anlar oldu ki, savaşlarda yan yana hizmet verdiler ve öyle anlar oldu ki, iki kuruluş da kendi askerlerine lojistik destek sağladılar.
Bizans ve Pontus Rum İmparatorlukları kurma hayali Millî Mücadele''de nüksetmişti. Sâlib-i Ahmer''in (Kızılhaç), Anadolu''da açtıkları hastaneler birer silah deposuydu.
Yusuf Akçura''yı bilirsiniz. Türk Tarih Kurumu''nun da ikinci başkanıydı. Onun Türk fikir hayatında ayrı yeri ardır. "Üç Tarz-ı Siyaset" deyince Yusuf Akçura akla gelir. (Bkz. Arslan Tekin, Üç Tarz-ı Siyaset ve Tartışmalar, Bilge Kültür Sanat Yayınları). 1912''de resmen kurulan Türk Ocağı''nın da dört kurucusundan biridir. (Diğerleri: Mehmet Emin Yurdakul, Ahmet Ağaoğlu, Fuat Sabit Ağacık.) Ocağın çıkardığı, Türkiye''nin en uzun ömürlü dergisi Türk Yurdu''nun da yayın müdürlüğünü uzun süre yaptı. 1916''da "Rusya Mahkûmu Müslüman Türk Tatarların Hukukunu Müdafaa Cemiyeti"ni kurdu. Avrupa''da bulundu, Rusya''ya gitti, 1919''da Anadolu işgaldeyken yurda döndü, Millî Mücadele''ye katıldı. Hilâl-i Ahmer delegesi olarak, Birinci Dünya Savaşı''nda Ruslara esir düşmüş askerlerin kurtarılmasında önemli rol oynadı.
Yusuf Akçura 1916''da İsviçre''ye gidiyor, Rusya''da ihtilâl hazırlığında olan Lenin''le görüşüyor ve eğer, başarılı olurlarsa, Rusya''daki Türklerin hâlinin ne olacağını soruyor.
Yusuf Akçura 1917 yaz sonlarında, Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti delegesi olarak İskandinavya''ya gönderiliyor. Rusya''da 60 bine, 70 bine varan Osmanlı esiri bulunuyor. Türk esirlerin meselesi, Rusya''da 1917 Şubat ihtilâlinden sonra, 2 Mart''ta Çar''ın tahtı bırakması ve geçici hükümetin kurulması üzerine ciddî bir şekilde ele alınıyor.
Bütün bu zorluklar için Yusuf Akçura, Hilâl-i Ahmer adına önce Avrupa''da araştırmalar yapıyor, esir değiştirme konferanslarına katılıyor, sonra Rusya''ya geçiyor. 13 Ocak 1918''den 1 Şubat 1919''a kadar süren ikametinde, Rusya''da Türk esirlerin yaşama şartlarının iyileştirilmesi, mümkünse kurtarılması için çalışıyor, raporlar kaleme alıyor.
Ayrıntıya girersek, biz de bu köşede kitap yazmak mecburiyetinde kalırız.
Tekin Küçükali''nin Kızılay Genel Başkanlığı sırasında, 2009''da, Prof. Dr. Seçil Karal Akgün-E. Öğr. Gör. Murat Uluğtekin imzasıyla çıkan "Birinci Dünya Savaşı Sonunda İskandinavya''dan Sibirya''ya Hilâl-i Ahmer Hizmetinde Akçuraoğlu" kitabına bakın.
Şimdi, bu iktidarın Kızılay''ı, bu kadar tartışmadan, bu kadar şaibeden sonra Mehmet Âkif gibi fedakâr, Yusuf Akçura gibi canını ortaya koyan insanlar bulabilecek mi?