İktidardaki bu inat güç göstergesi değildir
Dün sabah evime 1,5 km. mesafede bulunan ve yürüyerek 15 dakikamı alacak bir yere gitmek için evden 7:30 civarı çıktım ancak bu mesafeyi yürüyecek cesareti kendimde bulamadım. Böylece, 15 dakika yürüyerek gideceğim yere ulaşıp, bir de üzerine kısa bir sabah sporu yapmış sayılabileceğim yolu aracımla aldım. Yol kenarında park yerlerinin oldukça sınırlı olduğu İstanbul''da, aracı yine nispeten birkaç dakikalık yürüme mesafesine park edip karanlıkta yürümek zorunda kaldım…
Kış soğuğunun üzerine sabah mahmurluğu da eklenince, sabah karanlığının akşamüzeri karanlığından çok daha ürpertici olduğu gerçeği malum. Sokak aralarında hiç ses yok. Caddelerde ise yalnızca araba sesleri duyuluyor.
Ancak hepsinden fena olanı, sabah ayazında ama adeta gece karanlığında okula gitmeye çalışan öğrencilerin görüntüsü. Arkadaşlarına "günaydın" diyen ancak günü henüz aymamış olan eğitilmelerine ihtiyaç duyduğumuz, bu yüzden okulu sevsinler istediğimiz küçücük veya gencecik çocuklar, karanlıkta kapı önlerinde servis bekliyor ya da ebeveynleriyle okula gitmek zorunda kalıyor.
Mantıksızlık
Aklıma ilk olarak, AKP''nin bir dönem yürüttüğü "En iyi okul, eve en yakın okuldur" politikası geldi. Sanıyorum ki, 1,5 km. mesafe eve yakın okul kategorisinde yer alıyordur. Peki, böylesine bir karanlıkta, bu yakınlıkta okula bile çocuklar ebeveynlerinin eşliğinde yürüyerek veya araçla götürülmek zorunda kalınca, eve en yakın okula gitmenin gerçekten avantajı oluyor mu? Okulların önü velilerin araçlarıyla dolu.
Üstelik uygulama, yalnızca öğrencilerle ilgili de değil. Tam zamanlı bir işte çalışan herkes, evden de işten de karanlıkta çıkıp, adeta "gün yüzü görmüyor".
Uzmanlar karanlıkta uyanmanın olumsuz biyolojik etkileri olduğu konusunda uyarıyor. Borsa, bankacılık, uçak saatleri gibi pek çok hususta, yakın Avrupa ülkeleriyle dahi sıkıntılar yaşanıyor. Üstelik, Elektrik Mühendisleri Odası da yayınlanan bilimsel çalışmalar da bu uygulamanın iddia edildiği gibi tasarruf sağlamadığını, hatta elektrik tüketimini artırdığını söylüyor. Güvenlik açısından sebep olduğu tedirgin de cabası.
Siyasi sembol, inatlaşma siyaseti
Buna rağmen, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dönmez, Meclis''ten kendisine yöneltilen soru önergesine verdiği cevapta, kalıcı yaz saati uygulamasının süreceğini söyledi.
Peki, ama neden?
Amaçlanan şey, gerçekten tasarruf mu? Tasarruf için yapılması gereken her şey bitti de buna mı geldi sıra?
Yoksa, sadece "laf ağızdan çıktı, geri adım atarsak zayıf gözükürüz, ''onları'' haklı çıkarmamalıyız" düşüncesiyle sürdürülen bir inatlaşma mı bu?
İktidarın "ben yaptım, olacak" düşünce yapısıyla sürdürdüğü ve müzakere etmeyi zayıflık olarak gördüğü yönetim anlayışı, yapılan yanlışlardan geri dönülememesine neden olarak -kelimenin tam anlamıyla da mecazen de- ülkeyi karanlığa sürüklüyor.
Oysa şunu iyi kavramak gerekir; inat, bir kararlılık göstergesi olmadığı gibi, güç göstergesi de değildir. Demokraside de yeri yoktur. Zira, demokrasi uzlaşmacı siyaset anlayışını gerekli kılar. Tartışılır, müzakere edilir, sonunda en akılcı karar ne ise o karar alınır. Bu inatlaşma siyaseti ise, ülkeyi ileriye götüremez.