İki dinamit: Bülent Arınç-Beşir Atalay

Arınç ortalığa öyle bombalar atıyor ki, her an infilâk edebilir.
Başbakan Recep T. Erdoğan’dan sonra en yetkili ismin olur olmaz yerde uluorta konuşması, zaman içinde göreceksiniz, fitnecileri harekete geçirecek, PKK’dan daha azgın gruplar çıkacak, birliğimizi dağıtmak için akla hayale gelmedik yollar icat edilecektir!
Diğer başbakan yardımcısı Beşir Atalay, yeni bir “PKK açılımı”ndan bahsediyor. (Onun “demokratik açılım” dediğine bakmayın, söz oyunudur; maksat “Türk” adını silmek, “Türk” çatısını çatırdatmak... Tarihi tersine çevirmek...)
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, anayasanın değişmez maddeleri üzerinden tartışılmasını doğru bulmadığını söylüyor.
Partisindeki adamlarına söz geçirsin önce!
Bülent Arınç bir taraftan, Beşir Atalay bir taraftan Anayasa değişikliğinin ne için yapılacağını açıklıyorlar.
Etnik kimliklerin her biri devlet içinde adacıklar hâline getirilecek... Güya PKK gibi örgütlerin ortaya çıkışı önlenecek...
Siz kafayı mı yediniz, yoksa “hain” misiniz?! Geleceğiniz son çizgide, bir üfleme her şeyi tuzla buz eder! Dağılmış ülkenin, parçalanmış milletin cüzlerini ara ki bulasın!

***


Biz imparatorluk değiliz ve “Misak-ı Millî” keyfî tespit edilmemiştir.
Siz Osmanlıcısınız... Mustafa Kemal’in Osmanlı’yı yıktığı saplantısını şuuraltından bir türlü atamıyor ve icraatınızı bu ölçü içinde, adını koymadan, sihirli söz (!) “demokratik açılım”a dayanarak yapıyorsunuz. Misak-i Millî’yi Mustafa Kemal’in tasvibi ve hatta dahli olsa dahi son Osmanlı Meclis-i Mebusan üyeleri kabul etmiştir. Mustafa Kemal zekice bir manevrayla “Misak-ı Millî”yi hedef göstermiştir... Ulaşabilmiş midir? Şartlar müsait olsaydı ulaşılacaktı. Ondan sonra gelenler bu hedefe ulaşmak için çaba harcamalı idiler. Unutmayın ki, Musul ve Kerkük “Misak-ı Millî” sınırları içindedir. (Mustafa Kemal, Nutuk’ta çok belirgin olarak Musul ve Kerkük’ü “hudûd-ı millî” içine almıştır.)
Altı maddelik Misak-ı Millî’de “Türk” adından bahsedilmez ama ne denir biliyor musunuz? Birinci maddede:
“... dinen, ırkan ve aslen müttehid [buradaki anlamı “bir “], ...hukuk-ı ırkıyye ve ictimaiyyeleriyle muhitiyyelerine tamamiyle riayetkâr Osmanlı İslâm ekseriyetiyle meskûn bulunan aksâmın [kısımların] heyet-i mecmuası hakikaten veya hükmen hiç bir sebeple tefrik [ayrılık] kabul etmez bir küldür [bütündür].”
“IRK” diyor ey halkım!.. Mehmed Âkif’in İstiklal Marşı’nda kastettiği soy anlamına ırktır; yani ANASIR eşittir TÜRK! İcraata bakın siz.... Tamamen bu istikamettedir.
(“Misak-ı Millî” nedir? diye soracaklar olacaktır. “Misâk”, Kur’ân-ı Kerîm’de de geçer. Mutlak yerine getirilmesi gereken sözdür. Yani “yemin, ant” demektir. Burada “Millî yemin”le bir sınır çizilir ve bu coğrafyaya ulaşılma hedefi güdülür. Sadece coğrafî sınır değil, bağımsızlığın umdeleri de belirlenmiştir. “Misak-ı Millî” Yeni Türkiye’nin Kızılelmasıdır. Sakın bana “‘Kızılelma’ nedir?” diye sormayın, diyeceğim ama soranlar olacaktır! “Ülkü” demektir; varılması gereken bir hedeftir.)
B. Arınç, B. Atalay gibilerinin “Kızılelma” sı var mıdır? “Kızılelma” deyince Ziya Gökalp, Ziya Gökalp deyince “Türk” akla geleceği için bundan bile gocunurlar Allah bilir!

***


Beşir Atalay, “Habur kahramanlığı” na soyununca benim için bitmiştir; hiçbir surette ciddiye almıyorum... Kusura bakmasın... (Pek ciddiye alanı da görmedim!)
Bülent Arınç’a bakıyorum... Hâl ve hareketinde bir tuhaflık var; hiç normal karşılanacak gibi görünmüyor. Çok konuşuyor, gereksiz konuşuyor, yersiz konuşuyor... Açıkçası, alınmasını istemem ama başka kelime bulamadım, “lafazanlık” ediyor. Sözünün nereye varacağını, ne gibi sonuçlar doğuracağını düşünmüyor.
PKK’nın üzerine gidiliyor, bu kadar ciddî olamazlar, bu hükûmetin tabiatına aykırı; bölücülerle, birlik bozucularla mücadele fazla gelir, bir yerden işi sulandıracaklardır, diyordum. tereddütlerimi yazdığımı hatırlarsınız. Nitekim sulandırdılar.
Demeleri o ki; PKK çekilin aradan, biz sizin istediklerinizin hepsini yaparız
Ya öyle mi!

***


(Çok çok önemli not: “Millî Mücadele” nin manasını kavrayamayanlar “devlet adamı” olamazlar. “Millî Mücadele”nin öncesi ve sonrasını kavrayabilmek için ben üzerime düşeni yaptım ve yapıyoruum: Dönemin periyodik yayınlarını arkadaşlarımla yeni harflere aktarıyorum. 205 sayılık Türk Yurdu 17 cilt (1911-1928 arası) yayınlanmıştır. Ardından, binlerce sayfayı bulan çok önemli üç yayın daha geliyor.. “Türk”ün ve “Millî Mücadele”nin ne manaya geldiğini Osmanlı’nın yıkılmaya yüz tuttuğu bu dönemi öğrenince daha iyi anlayacaksınız!)

Yazarın Diğer Yazıları