İhaneti gördük
İhaneti hiç hak etmedik. Benim kuşağım, bütün sadeliği, bütün saflığı ve bütün arı duruluğu ile vatanseverdir.
Ölümü göze alacak kadar duygu yüklüdür.
Nasıl anlatayım.
Bir çeşit âşıktır.
Aşk anlatılamaz, hissedilir, duyumsanır, insanın bütün zihin dünyasını kaplar. Öyle bir an gelir ki ruhu, bütün bedeni peşinden sürükler.
Uğrunda şehitlerin, gazilerin olduğu devlet ise bu aşkın somutlaşmış şeklidir. Ona gelecek zarar herkese gelmiş, ona gelecek saldırı hepimize gelmiştir.
1970'lerin, 80'lerin ülkücü-milliyetçi kuşağının mantığı böyle çalışıyordu.
Böyle bir ruh dünyası olmasaydı, böyle bir kara sevdaya tutulmasaydık ülküdaşlarımızı kim öldürtebilirdi?
Biz vatana, şanlı şerefli bayrağa, Kuvayı Milliye olup kurduğumuz biricik devletimize böylesine âşıkken, gözümüz sevgiliden başkasını görmüyor adeta sevdadan kör olmuşken, meğer birileri içimize sızmış, tepemize çıkmış, saf duygularımızı kullanarak bize ihanetin hem keyfini çıkarıyormuş, hem de sevdamıza olan körlüğümüzü kötüye kullanıyormuş.
Eski MİT mensubu, FETÖ'cü, CIA ve Alman ajanı her ne halt ise Enver Altaylı denen adam ve benzerleri, hepimizle çelik çomak oynuyormuş da haberimiz yokmuş.
Önümüze çıkacak cesareti olmayanlar bizi arkadan vurmuş.
İstihbaratçılar, gizli polisler, beşinci kolun adamları, içimizdeydiler ama bize ihaneti, pusu kuranı, arkadan vuracaklarını haber vermediler. Tam tersine, öldürülmemizi planladılar, öldürüldükten sonra da yanı başımızda üzülme taklidi yaptılar.
"Ağlama ey gözleri bulutlu yar.
Men bilirem senin de eyninde gamlı bir libasın var."
……
O günün kuşağı bizler, yaşlarımız 60'a 70'e geldiğinde; etiyle, kemiği ile ihaneti gördük. Meğer o günlerde Uğur Mumcu ihaneti bize haber vermiş, lakin biz anlamak istememişiz.
O, "Enver Altaylı MİT'çi şunun bunun adamı" dese de bizim için anlamsızdı. Çünkü Uğur Mumcu'yu karşı tarafta görüyorduk. Karşı taraf, karşı propaganda anlamına geliyordu.
Nereden bilelim. Meğer hepimiz aynı sevgiliye gönül vermişiz. 12 Eylül tokadını yemeseydik belki de hiç uyanmayacaktık.
İşte akıl tutulması böyle bir şey. Eğer âşıksan gözün kördür.
Neden?
Çünkü aşk, girdiği her beyni sahiplenir, ele geçirir ve zihinde akıl tutulması yapar. Düz düşünmeğe başlarsın. Eleştirel düşünemezsin.
Geldiğimiz noktada tarih ırmağının altından çok sular aktı ve zaman bize pek çok şey öğretti. Artık ihaneti biliyoruz. Halen daha hepimizi sürü yerine koyup, ideolojik akıl tutulmasından faydalanarak istedikleri yöne iteceklere karşı daha bilinçliyiz.
Geçirdiğimiz tarihsel tecrübe, ister ideolojik, ister dini, istese felsefi olsun bütün inanç sistemlerinin zihinlerimize yerleştikten sonra, düşünme yollarını etkileyerek ele geçireceğini unutmayalım.
Bilinçli insan, kendini doğru yöneten insandır. Bunun yolu da inanç sistemlerimizi kendimizin yönetmesidir. İnanç sistemlerimizin bizi yönetmemesidir. Bu sebeple diyoruz ki: Zihin yönetimini başkalarına kaptırmamak için akıl kumandasını elinizde tutmanız gerekiyor. Götürüp birine teslim ederseniz (şeyh, tarikat, ideolog, parti başkanı vb) bu durumda sizi, o yönetir. Kısacası biat ederseniz, aptal yerine konularak yönetilmiş olursunuz.
Peki, ne yapmamız gerekir?
Kendi iradenizle demokratik katılım yapabilirsiniz. Oy hakkınız, karara katılma yetkiniz, istediğinizde cayma özgürlüğünüz olmalı. Aksi halde sürüye dönmek, teslim olmakla (biatla) başlar.
Yazının özüne dönersek, Türk milliyetçileri, acılarla dolu bir dönem yaşadılar. İnsan kaybı dâhil hayatlarını ortaya koydular. Bunu yaparken, art niyetleri yoktu. Saf ve temizdiler. İşte bugün Enver Altaylı örneği ile sağ-sol kavgasında yaşanan ihaneti gördük.
Sormamız gereken şu: Altaylı bizdeyse, soldakiler kimlerdi? Devam edelim: bu adamların görevini şimdi kimler yapıyor?