İdeoloji-maddî delil?
“Balyoz” ve “Ergenekon” davalarında sanıkların avukatlarından Celal Ülgen, önceki gün “Balyoz” Davası’nın Yargıtay’daki temyiz duruşmasında şöyle dedi:
“Karar günü geldi. (...) Yargıç ne zaman iyi davransa aileler ile ilgili kötü sonuç çıkar. Ne zaman sus, kes derse beraat çıkar. Bugüne kadar aldığım intiba bu. 40 yıldır ben bunu biliyorum ama aileler bilmiyor. Her güzel söz ve davranış onları umutlandırıyor.”
Aynı gün çıkan yazımın başlığını hatırladınız mı: “Hâkim yumuşaksa kork!” Şimdiye kadar iki önemli “siyasî” duruşmayı takip ettim, edindiğim intiba tecrübeli avukat Celal Ülgen’le aynıdır.
“Balyoz” Davası’nda kurunun yanında yaşın yandığının dışında bir şey bilmiyorum. “Kuru” dediğimiz de ne kadar kuru o da ayrı bir mesele...
“Ergenekon” sanıklarından Muzaffer Tekin’den iki not aldım. Sanırım aynı notlar başka köşe yazarlarına da gönderildi. Birinin başlığı “Kirli İttifak”, diğerininki ise “Vicdanlı Hâkimler!”.
Muzaffer Tekin, “2 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 117 yıl hapis cezasının şahsıma verildiği gün, tutukluluğumun en mutlu anını yaşadım. Zira 13. Ağır Ceza Mahkemesi Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin nihai kararında menfur Danıştay saldırısında ağırlaştırılmış müebbet ve 44 yıl ceza verdiği Osman Yıldırım’ı önce tahliye ve sonrada BERAAT ettiriyordu!” diyor.
Bahsettiği kişinin sicilinin “Aman Allah’ım!” dedirtecek cinsten olduğunu yazmıştım.
M. Tekin, sonra gelişmeleri sıralıyor. Kendilerini mahkûm ettirmek için bir “düzen” kurulduğunu demeye getiriyor. Şu açıklaması kafamı karıştırdı, muhakkak sizin de karıştıracaktır:
“Bir savcı iddianamesinin 468’inci sayfasında iddialarını güçlendirmek için ’Osman Yıldırım’ın itibarlı ifadelerini, ses ve görüntü kayıtlı ifadesi alınan gizli tanık 9 da doğrulamaktadır’diyor. Sonra görüyoruz ki gizli tanık 9 Osman Yıldırım’dan başkası değil!”
Silivri’de 5 Ağustos’ta verilen kararın bir de Yargıtay safhası var. Çok merak ediyorum, “Ankara’daki savcılar”, bir kişinin iki kişi olması üzerine gidecekler, meseleyi açıklığa kavuşturacaklar mı?
M. Tekin’in, altını çizdiği şu cümlesi üzerinde duracağım:
“Hükümetimizi devireceklerdi safsataları ile kişi ve kurumlara kirli bir savaş açanlar, cumhuriyetimizi yıkmak için de alan temizliğine girişmişlerdir!”
Mağdur olanın böyle “cephe savaşı” içine girmesi ne derece doğru? Karar duruşmasında gördüm, hususiyetle Mustafa Balbay, salonda bulunan herkese mesajlar veriyordu. (Birkaç cümlesini yazmıştım.) Tuncay Özkan da öyle... Savunmalar da “cephe savaşı” çerçevesinde... Doğu Perinçek, ömür boyu böyle savundu kendisini zaten.
12 Mart’ın askerî savcılarından Baki Tuğ, “Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının avukatları savunmayı Marxist ideoloji üzerine kurmasalardı, belki idam çıkmayacaktı” sözü aklımın bir tarafında...