Hükûmet ve PKK ‘Devlet’e karşı!
KCK’dan tutuklanan PKK’lı avukatlar ne kadar suçluysa hükûmetin başındakiler de o kadar suçludur. Hatta onların suçu daha ağırdır.
Murat Karayılan açıkladı:
“Bize Öcalan’dan mektuplar avukatlar eliyle değil, devlet eliyle gelmiştir.”
Karayılan, kendilerinde 10 dolayında mektup olduğunu söylüyor.
Hükûmet şu an boşluğa düşmüştür. Avukatların “emir eri” olduğunu biliyorduk ama “devlet” in de böyle bir taşıyıcılıkta rol oynadığını açıkçası bilmiyorduk.
Sen, yasaklı bir örgüte adam gönderip görüşüyorsun, bu bir suç; bir de emirlerini Kandil’e taşıyorsun, bu başka bir suç.
R. T. Erdoğan şu anda evinde istirahatte, geçmiş olsun dileğimi ileteyim önce, sonra kusura bakmasın çok ağır konuşacağım.
İşine gelince “hükûmet”le “devlet”i ayırır, işine gelmezse “devlet benim” der.
“Devlet”in selâmeti ve bekası adına “Hükûmet” taşıyıcılığı üstlenmiştir, deyip sıyrılamazsın R. T. Erdoğan Bey!..
Sizin, her şeyi yazdığınız meşhur kara kaplı bir defteriniz var... Orada neler olup bittiği kayıtlıdır... Defterinizi geriye doğru karıştırınız, hangi mektuplar hangi maksatla Kandil’e özel kuryelerle gönderilmiştir. İçinde, Öcalan’ın PKK’ya: “Savaşın!” emri var mı, yok mu?
Şu karşımıza çıkıyor:
“Hükûmet”, PKK’yı “devlet” e karşı kışkırtmıştır!
Mektup taşıyarak kışkırtmasa dahi, mektubun cevabını bekleyerek kışkırtmıştır!
Beklemede, PKK silâh kullanmış, askerin hareketi kısıtlanmış, PKK’nın saldırıları karşısında suspus olunmuş, şehirler, köyler bölücülerin insafına bırakılmıştır.
Kaç yıldır KCK denen musibet Türkiye’nin her tarafında örgütlenmiştir ve siz müdahale edeli ne kadar oldu?!
Aradaki zamanı bir araştırın bakalım, kaç ana kuzusu kara toprağa düştü?.. Halkımızı nasıl bir karamsarlık sardı?
Hadi deyin: Karayılan yalan söylüyor...
Bölücülerin iki numaralısı Murat Karayılan’ın yalan söylemediği belli.
(Aslında Abdullah Öcalan varken iki numara, üç numara yoktur. Şu anda Öcalan, M. Karayılan’a söylemediğini bırakmazdı. Öcalan kendisini pislikte biten bir çiçek gibi göstermiştir; beraber yola çıktığı arkadaşlarının hepsini karalamıştır. Ortada güneş gibi o parlıyor... Karayılan’a şu anda muhtaç... PKK’nın ayakta kalması lâzım ki, kurtulma umudunu yitirmesin. Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’e niye “zırtaboz” demişti? Osman akıllı çocuk... Birileri onu öne çıkarmaya başladılar, kendisi arkada kalıyor, Osman’ın etrafını boşaltması lâzım. Silâh Karayılan’da, şimdilik suskun. O da “önderimiz” diye kendisine sık atıfta bulunmasa neler söylerdi neler!)
Araya girmemiz gerekliydi. Şimdi bakalım, Karayılan ne diyor:
“Apo’nun bizzat kendi eliyle yazılmış olan 10’a yakın mektubu vardır. Fakat bu mektupların hiçbirisi de bu avukatlar tarafından bize ulaştırılmış değildir. Hepsi, bizzat devletin heyeti tarafından bize ulaştırılmış mektuplardır. Avukatların haberleri bile yoktur. Eğer kuryelikten bahsedilecekse, kuryeliği yapan devlet adına hareket eden heyettir. O zaman savcı gidip onları yargılayabilir.”
İki gün önce bu sütunda bizim sorduğumuz, başkalarının sorduğu ve artık herkesin sorduğu bir soruyu Karayılan da soruyor:
“Eğer suç sayacaklarsa niye 12 yıl müsaade ettiler? Her şeyi devlet de dinliyor ve kayıt altına alıyordu. 12 yıldır kendilerinin de denetiminde yapılan bir işten kalkıp da başkalarını suçlamaları gülünç bir şeydir. 2006 yılının Eylül ayında, avukatların görüş günü olmayan bir cumartesi günü siz devlet ve hükûmet olarak, şimdi tutukladığınız avukatlardan birisini önderlikle görüştürmek üzere İmralı’ya götürmediniz mi? O görüşme sonucu 1 Ekim 2006’dan itibaren bir ateşkes süreci gerçekleşmedi mi? Peki, siz o insanları ne yüzle tutukladınız, onu nasıl suçlayacaksınız?”
***
Şunu bilmeye hakkımız vardır:
Ak Parti hükûmeti ile PKK arasında şimdiye kadar neler yaşandı?
Kaç görüşme yapıldı? “Devlet” adına (siz “Recep Tayyip Erdoğan adına” anlayın.) kim, ne konuştu?
Mektupları kim götürdü?
PKK’dan ne beklendi?
Yine sık sorduğum bir soruyu soracağım:
Sizin de hedefinizde olan bazı merkezleri PKK’ya vurdurup zayıflattıktan sonra PKK ile bir alan kapma savaşına mı girdiniz?