‘Hırsızdan başbakan...’
Recep T. Erdoğan’ın işi zor... Anadolu’yu dolaşıyor... Taşıma kalabalıklara gösterdiği hedef “Pensilvanya”. Hâlbuki seçim yarışına “Pensilvanya” ile girmiyor. Karşısında siyasî partiler var. BDP’yi saymayalım, paralel yürüyorlar, en ciddî iki rakibi MHP ve CHP...
Sabah sabah “yancı” bir televizyon kanalını açtım. R. T. Erdoğan’ın bir gün önceki konuşmasının neredeyse tamamını verdi. Zat-ı muhterem “Pensilvanya”dan başladı, “Pensilvanya”dan bitirdi. Araya siyasî rakiplerini soktu ama yine ora bağlantılı...
Bir ara Kemal Kılıçdaroğlu için: “Yalancıdan, hırsızdan başbakan olmaz, çok doğru söylüyor. İşte onun için CHP genel başkanı değil, CHP genel müdürü... Kendisi de kasetle başbakan oldu.” dedi. (Deniz Baykal’ın özel görüntüleri ortaya çıkınca istifa etmesine gönderme.)
Kılıçdaroğlu’nun “Yalanıcıdan, hırsızdan başbakan olmaz.” sözüyle neyi kastettiğine hiç yanaşmıyor.
O kadar vahim bir durum var ki; R. T. Erdoğan nasıl ortalıkta dolaşıyor, nasıl pişkin pişkin halkın karşısına geçip konuşabiliyor? İnsanın aklı duruyor.
Kılıçdaroğlu, “başçalan” diye çok ağır bir sıfatla doğrudan R. T. Erdoğan’ı hedef almıyor mu?
“Havuz” pazarlıklarını, 17 Aralık büyük yolsuzluk operasyonunun başladığı gün evindeki katrilyonlar karşılığı parayı “sıfırlaması” için oğluna telefonla talimat vermesini, daha bir sürü para alışverişini kastetmiyor mu?
Telefon görüşmelerindeki para mevzularına hiç girmiyor R. T. Erdoğan... “Montaj-dublaj” deyip geçiştiriyor. Bu konuşmaların “montaj-dublaj” olmadığı kesinleşti.
Bir teknik ekibin telefon kayıtlarını incelemesini talep edememesi bile konuşmaların gerçekliğine bir karine...
Merak ettiğim şu: Ak Parti içinden “bu yollarda beraber ıslandığı” biri çıkıp: “Recep Tayyip Bey, şu para mevzusu nedir Allah aşkına? Bari bize özel bir açıklama yapsanız...” demiyor mu?
Niçin suskunlar?
Yolsuzluk söylentisine/delillerine karşı suskunluktan bir keramet mi umuyorlar? Veya gerçekten evlerden taşınan paralar, yapılan pazarlıklar, onların bildiği bizlerin bilmediği büyük bir “hayır” için mi? Yoksa ihale verilen iş adamlarından parti adına toplanan “haraç” mı?
Önceki akşam Gaziantep’te Hüseyin Çelik konuşuyordu. Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü... “Özel”i önce onun bilmesi gerekir. Dişe dokunur, insanların zihnindeki şüpheyi birazcık giderici bir açıklama yapmasını bekledim. İki ayrı kanaldaydı; fazla dinleyemedim ama mevzu oraya gelince geçiştirdiğini, bambaşka bir mecraya girdiğini gördüm.
Diktatörlük adım adım pekişiyor. Kanunlar “tek adam” için değiştiriliyor. Yeter ki, yolsuzluğun, rüşvetin, hırsızlığın üzeri örtülsün; kimse bu konulardan bahsetmeyecek/bahsedemeyecek hâle gelsin...
AKP kurucuları, milletvekilleri!
Siz sesleniyorum... Siz bunun için mi parti kurdunuz? Bütün bu olanları hazmedebiliyor musunuz? Kabullenebiliyor musunuz? Yoksa “Recep Tayyip Bey’in bir bildiği vardır.” deyip susmayı mı tercih ediyorsunuz?
Biraz yürek diyorum ama “yürek”ten önce “haysiyet” gerek!