Hilâfeti ne zannediyorlarsa...
Yine vurgulayacağım… Hilâfet Allah'ın buyruğu değildir. Bizde hilâfet diye ortaya çıkanlar dinî bir müesseseyi getirmek istemiyorlar; padişahlık peşindeler. İntikam alacaklar. Kimden? Millî Mücadele'yi başlatanlardan. Kadir Mısıroğlu bunu net ifade etmiş, "Keşke Yunan galip gelseydi." demişti.
Kadir Mısıroğlu "Yunan Mezalimi"ni yazan insandır. Kitabın üst başlığı da "Türk'ün Siyah Kitabı"dır. Geçmişte onun "millî" tarafı da vardı. "Padişahlığı ve halifeliği ortadan kaldırdıktan sonra verdiğin Millî Mücadele'nin bir manası yok… Yunan galip gelse içim bu kadar yanmazdı." demek istiyor. Talebeliğimizde Kadir Mısıroğlu'nu epey okuduk. İstihracımıza itiraz edileceğini sanmıyorum. (Erol Kılınç, "Damla Damla Yaşadıklarım" kitabında birlikte çalıştığı Kadir Mısıroğlu hakkında geniş bilgi verir.)
Padişahlık/hilâfet gözlerinde nasıl büyüdüyse bir kapı aralansa hemen hücuma geçiyorlar. Ayasofya Camisi'nin (Dikkat! "Camii" değil!) açılışı, kimilerini öyle bir heveslendirdi, öyle bir coşturdu ki, "Şimdi değilse ne zaman, sen değilsen kim? Hilafet için toparlanın" dedirtti. Kaç gündür bir dergi kapağındaki bu sloganlar tartışılıyor.
Herkes "Reis ne diyecek?" diye bekliyordu. R. T. Erdoğan yerine iletişimcisi Prof. Dr. Fahrettin Altun konuştu. Muhtemelen "Yukarı"nın izniyle. Gazeteci Adülkadir Selvi'nin hilâfet meselesine dair sorusu üzerine, "Cumhurbaşkanımızın gözünde bu tartışmalar, gündemi zehirlemek için üretilmiş hükümetimizin son dönemde elde ettiği başarıları gölgelemek üzere sahaya sürülmüş suni ve bir o kadar da sorunlu tartışmalardır." dedi. ("Cumhurbaşkanı Erdoğan Tartışmalar Ne Diyor?", Hürriyet, 29 Temmuz 2020)
Fahrettin Altun bayağı telaşlı. Sözlerinin devamını okuyalım:
"Ne yazık ki Cumhurbaşkanımızın siyaseti ile açık ve net kavramlar ve hedefler üzerinden rekabet edemeyenler, bu ülkede yıllar yılı yapay rejim krizleri üretmeye çalışmışlardır. Bu son tartışmalar da bu rejim krizi üretmek isteyen vesayet sevdalılarına malzeme oluşturmak arzusundan başka bir şey değildir. Gel gelelim bunların Türkiye sosyo-politik gerçekliğinde bir yeri yoktur."
"Hilâfet" tartışmasını başlatanın, Saray'a çok yakın bir grubun dergisi olduğunu, Abdülkadir Selvi'nin F. Altun'a, hatırlatması gerekirdi.
F. Altun yanlış yerden girdi ve yanlış neticeye vardı.
Ak Parti Sözcüsü Ömer Çelik, lafı dolandırmadan, onu bunu suçlamadan "açık ve net" yazdı:
"Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir. Bu nitelikleriyle Cumhuriyetimiz hepimizin ortak çatısıdır. Ülkemizin siyasal rejimi büyük sosyal ve siyasal tecrübelerden geçmiş ve geleceğe yürümektedir. Türkiye'nin siyasal rejimiyle ilgili siyasal kamplaşma üretmek yanlıştır… " Siyasal temeli olmayan kamplaşmalar yerine ortak ideallerimizle geleceğe yürümeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Milletimizin duası ve desteğiyle, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ülkemiz ve insanlık için erişilmez denilen hedeflere yürüyoruz. Cumhuriyetimiz parlamaya devam edecektir. Milletimizin tüm fertleri bu gelecekte pay sahibidir. Kurtuluş Savaşı'mızın başkomutanı, devletimizin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve İstiklal Savaşı kahramanlarını rahmetle ve saygıyla yad ediyoruz."
Yine noktayı koyacak olan R. T. Erdoğan'dır.
Hilâfetin İslâmın şartı olmadığı, siyasî tercih olduğu kesin bir dille açıklanmalıdır.