Her şeyi partizan tutumla değerlendirmek
Ülkede her şey siyasete bağlanıyor, her konu siyasi propaganda aracı olarak kullanılıyor. Bunun sonucunda da siyasetteki kutuplaşma, toplumsal sorunlara da yansıyor ve iki kutba ayrılan vatandaş toplumsal sorunda bile illa ki bir taraf olmaya başlıyor.
Bir çocuk ölüyor ve toplum, bu derece acılı bir olayda bile, bir ağızdan;
"Çocuklar ölmemeli,
Ölüm nedeni araştırılmalı,
Başka çocukların ölmemesi için gereken önlemler alınmalı" diyemiyor. Desteklediği partinin politikası ekseninde olaya yaklaşıyor.
Veya yerli üretim bir aşı, bilimsel olarak tartışılamıyor. İktidar partisinin başarısı olarak lanse edilip propaganda aracına dönüştürülüyor ve aşıya bilimsel bir eleştiri getirmek, iktidar partisini eleştirmek olarak algılanıyor ve sansüre uğruyor. Böylece insan sağlığı açısından bu derece mühim bir konu olan aşı meselesi dahi, bilimsel tartışmaların değil, siyasi tartışmaların odağına yerleştiriliyor.
Halk da konu her ne olursa olsun, önceden belirlediği ve "tarafı" olduğu siyasi partinin durduğu yerde duruyor.
Peki, mesele taraf seçmek mi yoksa doğruyu seçmek mi?
Parti fanatizmi
Amacım, bu kadar kısa bir yazıda, "Her şey siyasidir" şeklindeki determinist önermeyi tartışmaya açmak değil. Nitekim 10-13 yaşlarında çocukların siyaseti takip etmeye başladığı ülkemde, siyasetin toplumsal olayların dışında olduğunu söylemek güç elbet. Zira, siz siyaseti bıraksanız, bu koşullarda, siyaset sizi bırakmaz. Ancak bu yazıda dem vurmak istediğim asıl şey, toplumdaki doğru ile yanlışı ayırt edemeyecek kadar gözleri kör eden parti fanatizmi. Oysa, fanatik olmadan da politik olunabilir ve politik olmak partizan olmayı gerektirmez.
Fanatizmle kastettiğimiz şudur: Siyasi partilere ve yöneticilerine bir dine bağlanır gibi bağlanmak, eylemlerini kutsallaştırmak… Bunun neticesinde de sorgulamayı, kuşkulanmayı bırakmak, eleştiriden kaçınmak…
Oysa, gelişmekse gaye, eleştiri, bu gelişimi körükler. Yanlışlardan dönülmesini sağlar, doğruya yönlendirir ve bir noktada birleştirir. Zira, bilimsel ve akademik temeller üzerinden varılan netice, uzlaşı sağlamayı kolaylaştırır. Gelişim de bu bilimsel temellerde yatar.
Aksi durumda, fanatizmin sebep olduğu iki şey vardır: Başarı sahiplenilir; başarısızlığa, hatalara ise kılıf bulunur. Böylece, yanlışta takılı kalınır, nefret körüklenir ve şiddet ortaya çıkar.
Türkiye''nin geleceği
Bu fanatizm, elbette iki taraflıdır ama elinde güç olanların ardında yapılan fanatizm yanlışları daha da artırmaktadır.
Bugün, Türkiye ekonomisi son yılların en kötü seviyesindeyken, zam üzerine zamlar yapılıyor ve halkın alım gücü her geçen gün daha da düşüyorken, şiddet olayları artmış, toplumsal huzursuzluk ve mutsuzluk hat safhaya ulaşmışken, yönetimdeki partinin ve benimsediği politikaların destekçilerince asla sorgulanmaması, bu fanatizmin bir tezahürüdür.
Bu bakış açısıyla da aslında seçmen, yöneticileri, kendilerine hizmet etmeye değil kendilerinden puan toplamaya yönlendirmiş olmaktadır.
Bu da başarılı olmayı değil, başarılı görünmeyi öncelikli hale getirmekte ve uzun vadede olan yine halka olmaktadır.