Hatıralardan çıkıp gelenler
Cem Karaer, "Çocukluk Bitmez"den sonra, "Hazlar ve Hatıralar"ı yayınladı (Cinius Yayınları, 220 s.). Denemeler-hatıralar desek yeri. Denemeler de "ben" var. İnsan hissiyatından, gördüklerinden, hâliyle tecrübesinden hareket eder. "Ben"i; "ego" ve hatta "ene"den ayrı tutmak gerek.
Cem Karaer deyince hemen akla babası Mustafa Necati Karaer gelir. Hisar şairlerinden. Karamsar günlerimizde Mustafa Necati Karaer'in şu mısralarını vermeden geçemeyeceğim:
"İşte ikiye bölünmüş bir dünya, / Başka rüzgârlar, başka türküler,/ Ateşle oynuyor insangiller / Düşen cemre filân değil suya / Korkular, korkular, korkular…/ Artık baharlar gelmeyecek dünyamıza / Bütün kapılar kilitli, / O sihirli anahtarını çevir / Umudum bir sende kaldı şiir."
Cem Karaer "Hazlar ve Hatıralar"da askerliğinden başlıyor. Anadolu'nun bir ilinden yaşadıklarını, o dönem askerliğinin şaşırtan taraflarını rahat bir dille anlatıyor.
Rahat dil insanı meraklandırdığı gibi, okuma keyfi verir. Askerlikteki "moral geceleri"nden bahsediyor ki, artık o tür "moral geceleri" askerlik hayatında görülmez.
Hatıralar geçmişi zamanımızla kıyaslama imkânı sağlıyor. Nelerin değiştiğini gözlüyoruz.
Cem Karaer, eczacı. Yedek subaylığı sıhhıye okulunda başlıyor. Okulun kütüphanesinden bahsederken bir Marxistle diyaloğunu naklediyor:
"Kütüphanenin de kemikleşmiş bir müdavim kadrosu vardı. Zeynel ve ben de kitap kurtlarının önde gidenlerindendik. Marksist bir kitap düşkünü arkadaş da benim, aynı yazardan üst üste birkaç kitap okumadan diğerine geçemediğimi görünce, çok sistemli okuyorsun, diye iltifat etmişti. Ancak bir akşam elimde Hisar dergisini görünce, ben de seni hümanist sanmıştım! deyivermişti. Yani Marksist değilsem bile hiç olmazsa katlanabilirdim. Oysa bu Hisar!.. İşi büsbütün berbat etmiştim(!) Gerçi şimdi de ahım şahım olduğu söylenemez; ama o sıralarda siyaset ve siyasi kavramlar konusunda bayağı zayıftım. Hele bir gün 'diyalektik'ten bahsedince ve ben anlamını bilmediğimi söyleyince, iyice gözünden düşmüştüm."(s. 11).
Cem Karaer, 1970'li yıllarda üniversitede okuyor ve bu yıllarda askerliğini tamamlıyor. Bu ironik satırları, dönemin atmosferini göstermek için özellikle aldım. Fikirler arasında kesin bir çizgi vardı ve ayrı fikirler arasına ateşli silahlar da girmiş, binlerce can yanmıştı.
"Hazlar ve Hatıralar"da yurt dışı gezileri de okuyoruz. En dikkat çekici bölümlerden biri, Doğu Avrupa'ya, demirperdenin yeni yıkıldığı ülkelere yaptığı gezi. Bu ülkelerin adaptasyon güçlüğü insanı doğrusu şaşırtmıyor. "Demirperde" yıkılınca insan gördükleriyle şaşkına dönmez mi!
Kitapta, Sevinç Çokum ve rejisör Metin Erksan'dan da bahsediliyor.
Hisar dergisinin Türk edebiyatında ayrı bir yeri vardır. Derginin devrelerini ve muhtevasını ayrıca ele almak lâzım.
Cem Karaer, babasından dolayı, Hisarcılarla çok yakındır. Hisar'ın kurucusu Mehmet Çınarlı bir gün onu Sevinç Çokum'la tanıştırır. Yazar şu değerlendirmede bulunur:
"Hisar ikinci yayın döneminde (1954-1980) yetiştirdiği iki büyük hikâyeciden biri M. Fahri Oğuz öteki ise Sevinç Çokum'dur... Üstelik Türk romanının zirvedeki isimlerinden biridir Sevinç Çokum." (s.169).
İnsanların kıymetini teslim etmek lâzım. Cem Karaer bencil davranmamış. Her hatırada böyle hak teslimini okuyamazsınız.