Halk edebiyatımızda kahve
Halk edebiyatının ürünlerinde önemli bir motif olan kahveye birçok türküde, manide, şiirde, hikâyede, atasözünde, deyimde ve efsanede yer verilmiştir.
Sosyal hayatımıza o kadar girmiştir ki; kömür ateşinde kahve pişirilen, kuşçular kahvesi, horozcular kahvesi, cambazlar kahvesi, inşaatçılar kahvesi, esnaf kahvesi, gençlerin kahvesi, yaşlıların takıldığı kahveler gibi değişik meslek ve yaş gruplarının devam ettiği, herkesin nereye oturacağını bildiği yerler durumuna sokulmuştur. İşte bu dönemde genellikle bir biriyle daha iyi anlaşabilecek aynı meslek gruplarının toplaştığı kahveler oluşurken bu arada âşıkların toplaştığı ya da sık sık uğradıkları kahveler de şekillenmiş ve âşık kahveleri adı ile ünlenmiştir. Bunların en meşhuru İstanbul''da Çemberlitaş semtinin bir parçası olan Tavukpazarı''ndaki âşık kahvesidir. Bu kahvede ün salanlar arasında Zil İzzet, Perişan Halil, semaî ustası Tokatlı Gedaî, Erzincanlı Ayrancı Hamdi önde gelen âşıklardır. Âşık Kalender''in bir destanda övdüğü Haliç''te Çardak iskelesindeki Ellialtı Kahvesi, Konya''da Âşık Dertlî''nin bir süre işlettiği Türbe Kahvesi, Sivas''ta Havuzlu Kahve, Erzurum''da Gürcükapı Âşık Kahvesi, Zile''de Tomoğlu Kahvesi, Boğaz Kesen Kahvesi ve gençliğinde Âşık Talibî''nin çalıştırdığı Çardak Kahve, önemli âşık kahveleri arasındadır.
Şarapsız meyhaneler olarak yorumlanan kahvehaneler, aydın bürokratları, yeniçerileri ve siyasi iktidarın seçkin üyelerini kendine çekmiştir. Kahveler, Yeniçerilerin de toplanma ve buluşma mekanları olup tavla, satranç, dama, oynanan ve devlet aleyhine guruplaşılan, örgütlenme mekânları olduğu endişesiyle; uykunun kara düşmanı olarak adlandırılan bu içeceği, İslamiyetin yasak içkisi şarapla bir tutularak, suça yönelten bir çok davranışın nedeni olarak görülüp belli bir dönemde kapatılmıştır. Kahvenin yasaklanıp kahvelerin kapatılmasında bir başka neden de tembelliğin artması ve camilere devamın azalmasıdır.
1957 ve 58 yıllarında parasızlıktan kahve ithal edilemeyince, bakanlığın izniyle ülkede resmî-korsan kahve üretildiği bilinmektedir. Bunlardan ikisi Kallavi ve Yemen markalarını taşıyordu. Sağlığa zararı olmayan, ağızda fazla kahve tadı bırakmayan, ancak kahve içiyormuş havası veren, 100 gramlık paketlerde satılan kahve benzeri toz evlerden çok çarşılardaki çaycılarda kaynatılırdı. Bu dönemde leylek gözü de denen kırık leblebiyi kahve çekirdeği gibi kavurup, kahve değirmeninde çekip kahve gibi içenler de vardı.
Bazı kahveler kahvenin tüm aşamasını gerçekleştirdiğinden Tahmis Kahvesi adı ile ünlenmişler ve levhalarında kullanmışlardır.
İnsan, insanın sohbetini her zaman aramaktadır. Kahvehaneler sohbet etmek, kahve kültürüyle sosyalleşmek için düzenlenmiş mekândır. Kahvehanelerde geçirilen birkaç saat insanoğlunun ihtiyacı olan rahatlamayı, deşarj olmayı sağlamaktadır. Kahvede oyun oynarken masadaki oyunu müdahale etmeden kenardan seyredene yancı denir. Kahvehanede oyunlarda çoğunlukla yenilene kahve ağacı sözü ile şaka yapılır.
Kahve, Türk kahvesi, adıyla tarihin sayfalarına ve farklı kültürlere yerleşirken kabaran gönlümüz gibi fincanlara köpük köpük dolup, sosyal hayatımızı da derinden etkileyerek, fermanlara ve fetvalara kadar girip, edebiyatımızın da hatırı sayılır konuları arasında yerini almıştır. "Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı" olan başka bir kültür katmanı yoktur.
Türk yurtları dışında hiç bir ülkede gençler evliliğe ilk adımını "kahvesi içilerek" atmazlar. Dünyanın hiç bir yerinde bir genç kızın becerisi "pişirdiği kahvenin köpüğü" ile ölçülmez. Başka ülkelerde hiç bir kız, maharetini kahve yapım ve dağıtımındaki incelik ve zarafetiyle süslemez. Damadı test etmek için hiç bir toplumda kahveye tuz katılmaz, hiç bir ülkede evlilik için sözü kesilen kıza "Kahvesi içildi" denmez. Türk halkı dışında "kahve falı" bakılan bir toplum yoktur. Türk toplulukları dışında hiç bir ülke kültüründe davet için "Bir acı kahvemizi içmeye buyurun" ibaresi yer almaz. Bu nedenle kahve kültürü sadece bir fincan kahve içimiyle ölçülmemelidir. Yüzyıllar içinde değişmeden kalan Türk kültürüne özgü önemli bir ritüeldir.
Keyif verici özelliği nedeniyle çocuklardan "kahve içen çocuk kahve gibi kara olur" sözü ile uzak tutulan kahve, kültürümüzün ayrılmaz bir parçası olup yüzyıllar içinde ata sözlerimize, deyimlerimize, mânilerimize, bilmecelerimize ve türkülerimize girmiştir:
Atasözlerimiz arasında:
Berberin solumazı, tellağın terlemezi, kahvecinin söylemezi makbuldür.
Gönül ne kahve ister, ne kahvehane / Gönül sohbet ister kahve bahane.
biçiminde olanları sadece birkaçıdır.
Maniler içinde ise:
Kahvelerim pişti gel /Köpükleri taştı gel
İyi günüm dostları / Kötü günüm geçti gel
biçiminde ilginç olanları bulunmaktadır.
Bilmecelerimizde de:
Bir acayip düş gördüm, tuzsuz pişen aş gördüm. (Kahve)
Biçiminde halk kültürümüze özgü yerini almıştır.
Halk kültürümüzün önemli unsurlarından biri olan tekerlemelerimizde, masalın konusunu canlı tutmak için metin içerisinde söylenen masal içi tekerlemelerinde Konaraktan göçerekten / Kahve tütün içerekten biçiminde yer alan kahve, halk hikâyeleri gibi anlatı türlerinde de tekerleme formatı içinde yer almıştır. Türkülerimizde ve şarkılarımızda da kahvenin önemli bir yeri vardır. Bahriye çiftetellisi olarak da bilinen bir İstanbul türküsünde:
Kadifeden kesesi / Kahveden gelir sesi
Oturmuş kumar oynar / Ciğerimin köşesi
biçiminde şen şakrak yer alan nameler de kahve kültürümüzü özünde yaşatan ezgiler arasındadır.
Halk arasında yaygın olarak söylenilen
Ehl-i keyfin keyfini ne tazeler?
Taze elden taze pişmiş taze kahve tazeler
biçimindeki söylem oldukça yaygındır.
Kahve ile ilgili kavramlar, kişi ve kurum adları, terimleri ve yer adlarını bir araya getirsek bir sözlük hatta bazı önemli kavramlarla birlikte bir ansiklopedi bile oluşur.
Geleneksel Türk kahvesi hazırlanışı, pişirilmesi, sunulması, araç ve gereçleriyle ayrı bir kültürdür. Osmanlı döneminde kahve içmenin de bir kültürü, adabı ve mahareti vardı. Bir şiirde bu gelenek:
Tutu kesin kenârından zerâfet birle höpürdet
Desinler kahve içmekde şu dayı amma mâhir hâ
biçiminde ustaca yansıtılmıştır.