Ha ‘İslâmcı’ ha IŞİD’ci!
Benim için “İslâmcıyım” diyenle, “IŞİD mensubuyum” diyen arasında bir fark yoktur.
Biri güya Müslümanlık adına “Türk”ün düşmanı, diğeri insanlığın... “Türk”ün düşmanı dolayısıyla insanlığın da düşmanıdır.
İslâmcılar iktidara geldiler, hemen “Türk” adını silme planını uygulamaya başladılar; mesafe de aldılar. Çok sıkıştıklarında bir adım geri attılar ama zaman geçirmeden toparlanıp ileri hamle yaptılar. Başlangıçta, tarihe de sosyolojiye de aykırı “Türkiyelilik” tartışmasını ve akabinde icraatı hatırlayın. Bu yolda Marxist menşeli HDP/PKK ile iş birliği yapmaktan çekinmediler. 28 Şubat 2015 günü Dolmabahçe Sarayı’nda PKK’nın İmralı başının 10 maddelik II. Sevr Mutabakat Metni’ni okutanlar “İslâmcı” iktidar üyeleri değil miydi! (“İslâmcı” iktidarın nemenem şey olduğunu AKP milletvekili Selçuk Özdağ’ın kaleminden okuyun isterseniz... S. Özdağ’ın, “Terör ve Bölücülüğe Karşı Yeni Bir Yol Haritası” başlıklı yazsının sadece girişini vereyim, gerisini siz anlayın: “Türk kelimesi neredeyse ırkçılıkla özdeşleştirildi. Dincilik ve din kisvesi altında sinsi bir milliyetsizleştirme, kimliksizleştirme kampanyası yürütülüyor.” (Vahdet, 7 Temmuz 2015). Bu satırları yazan bir eski Ülkü Ocaklı yönetici de olsa, nihayet, AKP içinde saf tutan bir isim.)
Her attıkları adıma ilâhî anlam yükledikleri için halk hainâne planı fark etmedi ve hâlâ tehlikenin farkında değil. Ne yazık ki “içeriden” S. Özdağ gibi münferit çıkışlar halka ulaşmıyor. Önce şahsa ilâhlık atfetmenin “küfür” olduğunun idrâki gerekir. Ama nasıl idrâk edilecek? Böyle Diyanet, böyle ilâhiyatçılar varken (Hayrettin Karaman ve gibileri, “ilâhlık” atfedilene itaat için 110 imzalı bildiri yayınlayan “ulema”...), halkla Kur’ân adasındaki hâil kaldırılamaz!
Tam zamanında yayınlamışız. Bu köşede hatırlatmıştım: Osmanlıcılık, İslâmcılık, Türkçülük üzerine “Üç Tarz-ı Siyaset ve Tartışmalar” çalışmamızda (Bilge Kültür Sanat Yay.), bildiğiniz gibi Akçuraoğlu’nun ve ayrıca tartışmaya katılan Ahmet Ferit Tek’in, Ali Kemal’in, Hüseyinzade Ali’nin, isimsiz yazanların makaleleri ve bir de Vambery’nin Türklük üzerine mektubu işlenmiştir. İlk defa bizim Latinize ettiğimiz bu mektupta ibretlik birçok şey anlatılıyor. (Vambery’ye casus falan dendiğine bakmayın. Elbette casus... Ama fikir taşıyıcı bir casus. İleride bu meseleyi ele alacağım. O zamanki casusluk şimdiki anlayıştan farklı. Abdülhamid bile bile Vambery’le birçok sırrı paylaşıyordu ve ondan da İngilizler hakkında bilgi alıyordu.)
Vambery (1832-1913), Abdülhamid zamanında İstanbul’da yaşamıştı ve Tanzimat paşalarıyla dosttu. Padişahın ve üst kademelerdekilerin çocuklarına ders de veriyordu. Paşaların Türklüğe karşı biganeliği ünlü Türkoloğu şaşırtıyor. Mektubunun bir yerinde “Lâkin Türk lisanı ile meşgul olmak ol devrede abes ve boş görülüp hatta Fuad Paşa bizzat Çağatay lisanıyla meşgul olan bendenize mükerreren (küşiş-i bî-fâide vesme ber-ebrû-yi kûr) [” Faydasız bir çaba ve körün kaşı üstündeki sürme gibi. “ A. T.] demişlerdir.” diye yazıyor.
Elin gâvuru işin farkında ama gel bizdekilere anlat.
Kur’ân’ı mülevves emelleri için mızrak uçuna takanlardan sakının!