Güvenlik kamerası görüntüleri paylaşımının yasaklanma nedeni
Malumunuz, günümüzde güvenlik kamerası pek çok kurum veya kişi tarafından kullanıyor. Bu kameraların bazısı denetim, bazısı da güvenlik amacıyla yerleştiriliyor ve pek çok hukuka aykırı eylemin de tespitinde delil teşkil eden veriler sunuyor.
Ancak; Güvenlik kamerası kullanımı ile kişisel verilerin korunması hukukunun koruduğu alana nasıl müdahale ediyor? Hukuki açıdan aykırılık oluşturuyor mu? Bu soruların cevabını çoğu kişi bilmiyor veyahut sorgulamıyor. Oysa kişisel verilerin korunması son dönemde gelişmiş ülkelerin hukuk gündemini meşgul eden başlıca konulardan…
İçişleri Bakanlığı genelgesi
Bu hafta, İçişleri Bakanlığı tarafından bir genelge yayımlanarak, güvenlik kameraları ile elde edilen görüntülerin yetkisiz kişilerle paylaşılması, bu görüntülerin kullanılması ve görüntülerdeki kişilerin ifşa edilmesinin önüne geçmek için ilgili kişilerin uyarılacağı belirtildi.
Genelgede, güvenlik kameralarının çektiği görüntülerin yayımlanmasının, kişisel veri niteliği bulunması veya delil niteliğinde olması nedeniyle temel hak ve özgürlükleri, özel hayatın gizliliğini ve kamu düzenini, soruşturmanın gizliliği ile suç ve suçlularla mücadeleyi olumsuz etkilediği belirtildi. Bu sebeplerden hareketle, bu tarz görüntülerin yayımlanmasının 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu kapsamında suç niteliği taşıdığına vurgu yapılarak, yayımlayanlar hakkında soruşturma başlatılacağı belirtildi.
Kayıt altına alan kişi, kamu görevlisi, kamu ve özel sektör yöneticileri, apartman, site yöneticileri ve esnafın hem konuyla ilgili sorumluluğu bulunduğu hem de suç ve suçlularla mücadele kapsamında mevzuatta düzenlenen kurallar çerçevesinde muhafaza etme ve adli ya da idari mercilere iletme yükümlülüğünün de yine bu kimselerde olduğu belirtildi.
Kamera kayıtlarının niteliği
Kamuda ve özel sektörde, kent güvenliğinde, plaka tanıma sistemlerinde, toplu taşımada pek çok güvenlik kamerası bulunuyor ve bu kameralar 24 saat kayıt alıyor. Kışın karlı havada kayıp düşenlerden sokak kavgasına, hırsızlık vakalarından tacize kadar her türlü olay da yansıyor haliyle bu görüntülere…
Öncelikle belirtmeliyiz ki, bu tarz kameralarla görüntü kaydı yapılması özel hayatın gizliliğinin ihlali olarak değerlendirilmemeli. Bunların amacı, bireylerin özel hayatını takip etmek veya kaydetmek olmayıp, asıl amaç olarak güvenliğin sağlanması ve korunmasına yardımcı olmak; yan amaç olarak da hukuka aykırı eylem gerçekleştiğinde bunun tespiti ve olayla ilgili delil elde edilmesini sağlamaktır.
Görüntülerin niteliği, şüphesiz ki kişisel veridir. Bu sebeple de güvenlik kameralarının kurulmasından görüntülerin kullanılmasına, saklanmasına ve paylaşılmasına kadar her konuda titizlikle ve özenle hareket edilmesi gerekmektedir. Bunun için de bu verilerin kullanılmasının hangi alanlarla sınırlı olduğuna, kullanılmasından kimlerin sorumlu tutulacağına ve verilerin kimlerle paylaşılacağına dair hukuksal çerçevede sınırlarının belirlenmesi, buna yönelik bir veri koruma ve işleme politikasının oluşturulması olağan bir durumdur.
Görüntülerin paylaşılmasında temel ilke, görüntülerin paylaşılmasının ancak kamera sistemin kurulması ve kişisel veri toplanmasındaki amaçla örtüştüğü hallerde mümkün olmasıdır. Bununla birlikte, görüntülerde yer alan kişinin talebiyle, görüntülerde yer alan diğer kişiler bulanıklaştırılarak salt kendi verisi ilgili kişiyle paylaşılabilir. Ek olarak, adli vakalar için mahkemeler veya kolluk kuvvetleriyle de paylaşılması elbette ki mümkündür.
Yerdeki buzlanma nedeniyle kayıp düşen kişinin görüntüsünün de, henüz eylemi mahkemece değerlendirilip suçlu bulunmayan kişinin de veyahut hiçbir eylemde bulunmadığı halde salt kamera açısına girmesi nedeniyle başka kimselerde birlikte görüntü paylaşan kişinin de kişisel verilerinin korunması gereklidir. Bu konu ile ilgili yapılacak düzenlemeler makul görülebilir.
Elbette ki, bu husus, delil karartma veyahut kamuoyu baskısını azaltma amacı güderek değil, bireylerin çıkarları gözetilerek düzenlenmeli; adaletin tecelli etmesinde gerek kamuoyunu şüpheye düşürecek gerekse sistemi işlevsiz kılacak bir ihmal olmamalıdır.
Bu ihmalin önüne geçilmesi için de atılacak en doğru adım, basın-yargı ilişkilerini kuvvetlendiren çalışmaların yapılması olacaktır. Bu şekilde yargı organları tarafından doğru bilgilendirilen basın, kamuoyunu da doğru bilgilendirecek; kimsenin kişisel verileri ifşa edilmeden yargıda şeffaflık sağlanmış olacaktır.
***
Pazar okuması:
Yine hazırladığım çalışma nedeniyle edindiğim bir kitaptan bahsetmek istiyorum sizlere: Bora Erdem - Avrupa Standartlarına Göre Türkiye'de Basın Özgürlüğü.
Basın özgürlüğü hususunda Batının belirleyip uyguladığı standartlar, Türkiye'nin kendi mevzuatının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi nedeniyle de korumakla sorumlu olduğu özgürlüğün sınırları ve Türkiye'nin bu alandaki durumu, kurallar ve kararlar çerçevesinde incelenmiş ve takdirimize sunulmuş. Türkiye'de basının vaziyetini, hangi şartlarda habercilik yapıldığını görmek açısından güzel bir inceleme…