Günaha giriyorsunuz!

Devleti kendileri yönetiyorlar, seçim sandıkları kendilerinden soruluyor ama "Oyları çaldılar!" diye manipüle yapabiliyorlar.

Halkın kahir ekseriyeti, destek verdiği hâlde, terörü bitirmede bir arpa boyu yol alamıyorlar.

Planlama eksikliği çok açık. Peş peşe şehitlerimiz geliyor. Defalarca Kuzey Irak'ta kampları bombaladık. Defalarca "Şu kadar terörist öldürüldü." sözünü duyduk. Saf dışı edilen teröristler beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Bir şehidimizin bedeli, öldürülen teröristlerin azlığı veya çokluğu ile ölçülebilir mi?!

Ülke içinde hiçbir şey düzelmiyor, hiçbir şey mecrasında akmıyor; her şey aksıyor.

Din istismarında sınır tanınmıyor.

Herkese hitap etmesi, herkesi kucaklayıcı konuşması gereken Zat, hem de cami önünde ve hem de -Diyanet İşleri Başkanı'nı sözlerini tasdik ettirmek için olacak- yanına alarak istemediklerine akıl almaz ithamlarda bulunuyor; "hırsız" diyor. (DİB Başkanı, anında istifasını vermeliydi! Kur'ân bunu gerektirir, ilim bunu gerektirir.)

Halkımıza ağır gelen bir konuşmayı Zat-ı Muhterem İstanbul'da bir cami açılışı töreninde yapabiliyor.

(Bu cami için "külliye" demişlerdi. "Saray" diyenlere bozuluyorlar, illâ külliye diyeceksiniz, buyuruyorlar. Burada ilmî izahını yapmıştık. Saray saraydır. Başka adlandırması mümkün değildir; bahsettiği cami, saydığı fonksiyonları itibarıyla "külliye" diye vasıflandırmak mümkündür.)

O "hırsızlar" ithamı yok mu? Bütün sevaplarını da alıp götürüyor:

"Bir ay sonra ülkemizde de sandık var. Her hâlde bu sandığın hakkını vereceğiz. İnşallah hırsızlara bu işi bırakmayacağız. Kendi kültürlerinde şu gördüğünüz anlayışın olmadığı kişilere bunu bırakmayacağız. Gece gündüz çalışarak bu işin hakkını verelim. Ülkemizde demokrasi zaferiyle bu işi noktalayalım."

Biz "hırsızlar" ithamına dikkat kesildik. Burada farklı bir şey de söylüyor: "Kendi kültürlerinde şu gördüğünüz anlayışın olmadığı kişilere bunu bırakmayacağız."

"Kendi kültürlerinde" dedikleri, İstanbul'da tekrarlanan seçimlerde Ekrem İmamoğlu'nun seçilmesini isteyenleri kastediyor. Olmayan ne? "Külliye" anlayışı...

Zat-ı Muhterem, madem öyle tasnif etti, "külliye zihniyeti" dedi, meselâ biz de, kategorik olarak "külliye zihniyeti" içinden gelmeyiz; kastettiği CHP ve türevleri ise -ki öyle- biz CHP ve türevlerinin dışındayız ama haksızlığın da, yolsuzluğun da, çalıp çırpmanın da, halkının inançlarını istismar etmenin de şiddetle karşısındayız.

Yönetimlerindeki Sayıştay'ın raporları, hususiyetle belediyelerde bu kadar yolsuzluğu ortaya çıkarmak mecburiyetinde kaldıysa, görmezden gelineneler, gizlenenler kim bilir ne kadardır?

Kadir gecesinde, Esenler'de, yine dinî bir törende, halkı kucaklaması gerekirken, yine sandık hırsızlığından bahsederek, "Oylar biliyorsunuz çalındı. Oylar çalındığı için de maalesef böyle bir seçime şu anda ihtiyaç duyuldu." diyor.

Kim çaldı, nasıl çaldı? Kendilerinin dizayn ettiği YSK'nın gerekçeli kararında bile "hırsızlık, çalma" gibi ifadeler geçmediği hâlde dinî alanlarda bu sözlerin sarf edilmesi, dinimizin nelere nasıl alet edildiğinin en bariz örneği olarak karşımıza çıkıyor.

Daha yeni... Bir AKP'li belediye başkan yardımcısı camide kendilerine oy verilmezse dinin elden gideceğini söyleyebiliyor!

Sadece "Günaha giriyorsunuz." diyeceğim.

Yazarın Diğer Yazıları