Gökalp'ın İslâmcılığı

"Turan" tartışmaları, imzacılar arasında akademisyenlerin yekûn tutuğu DTCF'nin bildirisinden sonra daha alevleneceğe benzer.

Türkiye'de, belli bir kesim "Turancılık"a mesafeli durur. Meseleyi sık ele aldık. Şimdilik kimlerin nasıl ve niçin karşı olduklarını tartışmayacağım.

"Turan" kavramı ilk önce 1876'da kullanıldı. Azerbaycanlı Dr. Hüseyinzade Ali 1898'de bir şiirinde Turan heyecanını aksettirdi. Sonra Ziya Gökalp bu kavramı yaygınlaştırdı.

İlk Turan Cemiyeti'ni kuranların Macarlardır. İtiraz edenleri duyar gibiyim... "Macarlar Hristiyan, Turan Cemiyeti bizi ne alâkadar eder?!"

Öyle bir alâkadar eder ki... Kimse senin benim Müslümanlığımı geriye itmiyor. "Turan" kavramıyla birbirlerine yaklaşanlar, birbirlerine düşmanlık mı ederler yoksa "Lekum dinikum ve liye din." diyerek dayanışırlar mı?

Macaristan Cumhurbaşkanı Viktor Orban, "Biz Kıpçak Türküyüz, Attila'nın torunlarıyız, Türklerin Hıristiyan eliyiz." diyor.

Bu sözleri geçen yıl martta Macar Turan Vakfı'nın düzenlediği "Turan Kurultayı"nda söylüyor. Ve devam ediyor:

"Bizim dilimiz Macarca. Kendine özgü ve Türk diline akraba bir dildir. Hıristiyan bir ülkeyiz ancak Kıpçak-Türk ilkelerine bağlı olarak dik duruyoruz. Bizler Attila'nın torunları olmaktan onur duyuyoruz. Özümüz Türk'tür, geçmişte bize 'Batı'nın en doğuluları' diyen Avrupalılar, Türk ülkeleri olarak düzenlediğimiz bu Turan kurultaylarından sonra bize saygı göstermeye başladılar."

Bu sözlere kim itiraz edebilir?!

Gökalp çok tartışılmış ve nedense daha çok "Turancı" yönüyle "seküler" bir bağ kurulmak istenmiştir.

"Turancı" hareketlere mesafeli durmak isteyenlerin tavrı, onun dönem ve yer itibarıyla kullandığı bazı sözlerine karşı ihtiyattan ileri geliyor.

Gökalp Türkçülüğün esaslarını yazdığı gibi İslâmcılığın da esaslarını yazmıştır. Birçok defa bu hususa temas ettik.

Tekrar mevzuya girmemizin bir sebebi var. Yine Turancılık ve İslâmcılık yan yana getirilerek, Gökalp bir başka yöne çekilmek isteniyor.

Aydınlanma yanında materyalizmin tufan gibi estiği bir zamanda yetişenlerin kendilerini bu akımların dışına alabilmeleri öyle kolay değildir. (Prof. Dr. Mehmet Akgün'ün "Materyalizmin Türkiye'ye Girişi"ni okuduğunuzda, bu akımların aydınları nasıl kuşattığını göreceksiniz. Prof. Dr. Akgün'ün eserine yine döneceğiz.)

Prof. Dr. Erol Güngör'ün "Ziya Gökalp ve 'Türkçülükte Din' Meselesi" başlıklı makalesinde ele aldığı Gökalp'in din hakkındaki tespitleri üzerinde durmuştuk. Tekrar etmeyeceğim. (Bkz. "Ziya Gökalp ve din", Yeniçağ, 24 Nisan 2017).

Gökalp'ın, İslâm konulu makalelerinin ilk defa bir araya getirildiği "'İslam' Konulu Makaleleri" kitabından bu köşede yeri geldikçe söz edildi. (Haz. Nargiza Sattarova, Bilge Kültür Sanat Yayınları).

Gökalp'ın bu makalelerini okumadan kimse bir söz etmemelidir.

Son sözü ünlü mütefekkir Ahmet Ağaoğlu'na bırakıyorum:

"Ziya Türkçü olmakla beraber İslâmcı idi. Ziya'yı dinsizlikle itham etmek kadar insafsızlık olmaz. Ziya öyle bir zamanda zuhur etti ki Türk münevverlerinin kısm-ı azamı ya kozmopolit veyahut tamamen lâkayt idi. Dinin ehemmiyet-i içtimaiyesini bu münevverlere ilk evvel ilmî usul ile izah eden ve bu münevverleri din ile iştigale sevk eden Ziya'dır..."

İnsan peşin hükümlü olmamalı, bilip bilmeden yazmamalı.

Yazarın Diğer Yazıları