Göç Yoluyla Fetih
Tarih boyunca göçlerle başlamış pek çok olumlu olaydan bahsedilebilir. Bugün ulaşılmış olan medeniyetin temellerinde de göçün yattığı inkâr edilemez. Fakat gelinen bu medeniyet ortamında hâlen Orta Çağ döneminde yaşanan kitlesel göçlerin devam etmesinin topluma faydadan ziyade zarar getirdiği de yadsınamaz.
Yeryüzü devletler şeklinde organize olmuş insanlar tarafından yönetiliyor. En az beş bin yıldır devletler şeklinde yaşayan insanoğlunun bugün devletsiz bir toplumu kalmamıştır. Dolayısı ile göçler devletler arasında oluyor. Göçmenler amaçlarına ulaşabilmek için en az iki devletin iradesini ve gücünü aşmak zorundalar. Devletler izin vermedikleri sürece hele ki kitlesel göç mümkün değil. Göç öyle bir günde de olmaz, uzun bir hazırlık dönemi gerektirir. Mesela mayın tarlalarını kaldırmak icap eder, tepki gösterecek olası siyasi yapıları ve toplum kesimlerini pasifize edecek operasyonlar gerekir ve hazırlıklar tek taraflı olamaz iş birliği gereklidir. Açıkçası milliyetçi tepkileri bastırmak mayın temizlemekten zor ve incelikli olsa gerek diye düşünüyorum.
Tarım Bakanı İbrahim Yumaklı, 2050 yılına kadar yüz beş milyon misafirimizle Türkiye'nin nüfusunun iki yüz on milyon olacağını söyledi. Eski Başbakan Binali Yıldırım, ‘Türkiye olmazsa mülteciler Avrupa'yı istila eder’ diyerek ülkemize biçtikleri rolü geçtiğimiz yıllarda açıklamıştı. Cumhurbaşkanının açıklamalarına bakınca hükûmetin göçmen politikası değişeceğe benzemiyor. AKP'nin ve ittifak ortaklarının ensar- muhacir söylemi yanında iş gücü, kadın ve çocuk sömürüsüne göz yumulması şu ana kadar pek çok sorunun üstünü örttü. Tabii burada milliyetsiz ümmetçilikle milliyetsiz sermayenin ahlaksız ve kendileri açısından çok kazançlı iş birliğiyle peşkeş çekilen vatan, bizim vatanımızdır ve gelinen noktada gerçek bir “göçmenistan” olmaya koşarak ilerliyoruz.
Peki bize bu misyonu veya emri kim verdi? Göçün oluşturduğu ekonomi ve Batılı devletlerin fonlaması bir sebep. İYİ Parti Balıkesir Milletvekili Turan Çömez ipin bir ucunu tutmuş; 10 Mayıs'ta yedi bin yabancının Türkiye'ye tedavi için getirileceğine ilişkin cumhurbaşkanı kararı ve 20 Mayıs’ta İngiliz Başbakanı Sunak'ın Ruanda'ya gönderilen mültecilerin tedavisinin Türkiye'de yapılacağına ve parasını İngilizlerin ödeyeceğine dair açıklamasını yakalamış.
Böylesi netameli konuların gerçekleşme seyrini takip etmek için tek bir olay veya anlaşmadan hareket etmek elbette yetersiz kalır. Süreç içinde belli bir politika çerçevesinde birbiriyle bağlantılı pek çok anlaşma ve olaylar serisi gerçekleşiyor. Bu bağlamda ülkemize yapılan göçü BOP’un bir sonucu olarak görmek mümkündür. BOP ve ondan sonra imzalanan bütün uluslararası anlaşmalar sebep sonuç ilişkileriyle incelenirse tesiri altında olduğumuz göçün kimler tarafından hazırlandığını daha iyi anlayabiliriz ve kimlerin zayıf yönleri onları dış mihrakların esiri yapmıştır? Onları bu olan bitene sessiz kalmaya iten sebep nedir? Bu ülke bunları neden yaşamaktadır?
Göçmenlerin göç sebepleri bölgelere göre farklılık gösterse göçün kolay anlaşılabilir dinamikleri vardır. Batı’nın göçmenleri istememe nedenleri de kolay anlaşılabilir. Anlaşılması güç olan bizim durumumuzdur. Biz neden dünyadaki göçmenlerin yüzde yirmisini ülkemize aldık ve almaya devam ediyoruz? Çobanların ve tarım işçilerinin ucuzluğunu gözümüze sokarak konut ve gıda sektörlerindeki fiyat patlamalarıyla göçün bedelini vatandaşların ödediğini görmezden geliyorlar. Göçmenlerin çoğunluğunun yanında kolay vatandaşlık verilmesi Türk vatandaşlarının da devletle olan ilişkilerini yıpratıyor. Hedef ülkelerin ve kaynak ülkelerin işine gelen bu hendek ülke durumu izaha muhtaç.
Demografik yapısı bozulmuş, istikrarsızlaştırılmış bir Türkiye kimin işine yarar diye düşününce geleneksel düşmanlarımız dışında akla; kuzey Suriye'de devlet kurmaya çalışan yapıdan ve Muaviye'nin oğlu Yezid'i İstanbul'u fethetmeye yollaması gibi tarihsel sebeplerle İstanbul'u ve Anadolu'yu fethetme amaçları olan siyasi oluşumlardan başka kimse gelmiyor. Bu işin asıl planlayıcısının tabii ki Orta Doğulu devletler veya yapılar olamayacağını, bunu arzu etseler bile kuvveden fiile geçirebilme kapasitesine sahip bir plan yapma kabiliyetlerinin olmadığını biliyoruz. Ümmetçi enternasyonalizmin romantizmine hitap eden projelerin müellifinin müttefiklerimiz arasında olması bence daha muhtemeldir.