Gençleri sokakta bırakan plansızlık
Türkiye''de işsizlik oranı yüzde 12. Yani, yaklaşık 4 milyon 300 bin kişi işsiz. Genç nüfusta işsizlik oranı ise yüzde 25. TÜİK verilerine göre bile 1 milyondan fazla üniversite mezunu işsiz var. Son yıllarda her yıl yaklaşık 900 bin öğrenci üniversiteden mezun oluyor, ancak ne yazık ki hepsi iş bulamıyor ve işsizler oranı giderek büyüyor.
Vaziyet buyken, gençler, iş bulan şanslı (!) kesimden olmak için özgeçmişlerini en iyi şekilde doldurmaya çalışıyor. Bu gayeyle en iyi üniversiteyi hedefliyor. Gelecek kaygısı, henüz lise son sınıfta, yani 17 yaşındayken başlıyor. Milyonlarca öğrenciyle yarışacağı sınava girmek için bir sene (hatta durumun ciddiyetinin erken farkına varanlar birkaç sene) en güzel çağında sosyal hayatı bir kenara bırakarak ders çalışıyor. Neticede iyi bir üniversiteye veyahut iyi bölüme "kapak atıp" en azından "ben elimden geleni yaptım" diyerek, gelecekte iyi bir iş sahibi olabilmenin umudunu içinde taşımaya devam ediyor. "Üniversiteli" olmanın mutluluğunu yaşıyor. Hem kendisi hem ailesi haklı gururla konu komşuya "şu üniversiteyi kazandı(m)" diyor.
Ancak sonra, yıllarca okuyacağı üniversitenin etrafında barınacak bir çatı, bir göz oda, insan gibi yaşayacağı bir alan bulamıyor.
Fabrika açar gibi üniversite açmak
Son yıllarda, üniversite sayısı oldukça çoğaldı. Her yıl neredeyse 20 üniversite açılıyor. Üniversiteler arttı ancak gençlerin sorunları da arttı.
Nitekim, mesele her yere üniversite açmak değil.
Eğer ki, kaliteli ve çağdaş bir eğitim veremiyorsan, üniversitelerin arasında iyi ve kötü diye bir ayrım yapılıyor, işverenler işe alımlarında bunun üzerinden tercihini belirliyorsa; eğitim sistemin ve sınav prosedürün öğrencileri yarıştırarak "iyi olanı kazanmaya" odaklandırmışsa ve mezun olduklarında iş bulmak için illa ki "iyi olan üniversiteden" mezun olmaları gerekiyorsa, gençlerin daha iyi üniversitenin bulunduğu şehre gitmeleri ve orada barınmaları da gerekir. Üniversite açarken de o üniversitede okuyacak gençlerin temel ihtiyaçlarının, sosyal, kültürel gerekliliklerinin göz önüne alınması gerekir.
Plansızlık
Yalnız üniversite açmakla (veya daha doğru ifadeyle, mevcut fakülte ve meslek yüksek okullarının tabelalarını değiştirip, kontenjanlarını arttırmakla) olmaz. Devlet yönetiminde meseleler birbirinden bağımsız değil, aksine bütüncüldür. O yüzden bir adım sonrası düşünülmeden, planlanmadan hareket edilemez. Devleti yönetirken, "Ben yaptım, oldu", ol-maz!
Anayasa da planlı olmayı emreder. Aileyi planlar (m.46), tarımsal üretimi planlar (m.45), sağlık kuruluşlarını (m.56) ve çevreyi (m.57) planlar. 131''inci maddeye göre de yüksek öğretimi planlar:
"Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, yönetmek, (…) bu kurumların kanunda belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını, geliştirilmesini ve üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak maksadı ile Yükseköğretim Kurulu kurulur."
Anayasa, ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınma için, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli bir şekilde kullanılmasını planlama ve bu amaçla gerekli teşkilatı kurma vazifesini devlete verir (m.166).
Bu açıdan, illerdeki öğrenci sayıları, yükseköğretim kurumlarının illere göre dağılımı, bu doğrultuda öğrencilerin barınma taleplerine dair planlamanın bütüncül bir bakış açısıyla ele alınarak yapılması gerekir.
Ancak görünen o ki, iktidar, 1 yılı aşkın süredir devam eden uzaktan eğitim sürecinden sonra yüz yüze eğitimin başlayacağı dönemde öğrencilerin fahiş kira artışları nedeniyle bir araya gelerek dahi ev tutmalarının zorlaştığını, dolayısıyla barınma ihtiyacının olacağını öngöremeyecek kadar ülke sorunlarından kopuk; bunun için gerekli hazırlıkları yapmayı unutacak kadar plansız ve ''ülkenin geleceği'' dediği gençlerin barınmasını sağlayamayacak kadar yönetim becerisinden yoksun.