Fikri hür, vicdanı hür olmak mı?
"Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" olmak o kadar kolay değil. Hele bizim gibi gelenekçi, toplulukçu kültürde hiç kolay değil.
Fikri hür olursan ne olur?
Hapislerde çürürsün.
İşte ülkemizdeki gazetecilerin hali.
Kim fikirlerini hür olarak tamı tamına söyleyebiliyor?
Hiç kimse…
Neden?
Çünkü fikir işi sıkıntılı.
İşte bakınız maden işçilerine.
Adamlar yedi kat yerin altında çalışmışlar, çabalamışlar, yasalar önünde hak kazanmışlar.
Alın teri dökmüşler.
Ölüm kalım mücadelesi vermişler.
Ve hakları alamamışlar.
"İzin verin Ankara'ya gidelim devlet büyüklerimize fikrimizi, isteğimizi söyleyelim" dediklerinde ne oluyor?
"Gazetecilere içi çift laf edelim, haksızlığa uğradık diyelim" deyince başlarına ne geliyor?
Devletin polisini, jandarmasını fikir hürriyetinin, anayasal yürüyüş hakkının önüne dikiyorlar.
Al sana fikir ve vicdan hürriyeti..
Bu ve benzeri yüzlerce olayda, vicdanın hürriyeti kimde? Daha doğrusu kimin kontrolünde?
Kapitalizmin mi?
Sermaye sahiplerinin mi?
Yoksa iktidarı elinde tutanların mı?
Kimin?
Vicdanı hür olmak sanıldığı gibi kolay değil. Belki de en zor olanı o?
Herkesin vicdanı, fikriyle birlikte belirli merkezlerin kontrolünde olsun isteniyor.
Asıl gerçeklik bu.
Böyle olduğu için Türkiye'de topyekûn bir akıl tutulması var ve biz, bir türlü büyük toplum olamıyoruz. Herkes önce idrakimizi, sonra bağlı olarak fikirlerimizi ardından da zihinlerimizi kendine bağlayıp sürüsüne katmak istiyor. Söyler misiniz, böyle bir kimsenin özgürlüğünden söz edebilir miyiz?
Kesinlikle hayır…
Köleci zihniyetin esaretine girdiniz mi bir daha çıkamazsınız.
Çünkü ne kayıp ettiğinizin farkında olmazsınız. Yani sürünün içinde, topluluk (grup) psikolojisiyle, her yaptığınız şeyin en doğrusu olduğunu düşünürsünüz.
Ne olacak peki?
Kendi kendimiz olmayı öğreneceğiz.
İnsanoğlunun ilkel toplumlardan bugüne geliş çizgisine bakıldığında, ilkel toplumların, tabiatı canlı sandığını ve davranışlarını buna göre ayarladığını biliyoruz.
Kısaca paganizm dönemi.
Sonra?
Kabile asabiyesi dönemi.
Tönnies'in cemaat, Durkheim'in mekanik toplum, İbni Haldun'un bedevi asabiyesi, olarak tanımladığı sosyal yapı.
Modern toplumların asabiyesi de var. Ancak modern toplum üst kültür özelliklerinden beslenir. Dolayısı ile ilkeler, kurallar, değerler üzerine kuruludur. Bağlılık, kabileye değil, ilkelere ve değerleredir. Bu sebeple kabile asabiyesinden farklıdır.
İşte benim ülkemde, toplumsal yapı, bu üst aşamaya geçemediği için, ilkelerin, değerlerin yerini, "bizim adamımız, bizim köylümüz, bizim hemşehrimiz, bizden, sizden" anlayışı almaktadır. Dolayısı ile halen daha kabile asabiyesi, cemaatçi türdeşleşme, büyük sürü oluşturma, esas amaçtır.
Partilerin iç çatışmalarında bile sosyolojik davranışlar bunu gösteriyor. İlkeler, değerler, üst yönlendirici ve belirleyiciler değil, alt kültür belirleyicileri vicdanlara ve fikirlere yön veriyor.
Bu durumda; ne fikir, ne vicdan ve ne de irfan hür olur. Hepsi, kabile, alt kültür asabiyesinin çizdiği katı sınırlar içinde, o kültürün verdiği özgürlük alanı kadar hürdür. O alan sığdır, geniş özgürlüklere izin vermez.
AKP'nin Necip Fazıl'dan aldığı "kindar nesil", bütün özellikleri ile dindarlığın tersi olmasına rağmen ideal nesil olarak görülüyor. Şimdi söyler misiniz? Bu şablon zihniyetten hangi hürriyet, hangi vidan çıkar? Ve ne kadar hür olabilir?