Fikir güzel, peki ya uygulama?
Avrupa'ya giden Türk vatandaşlarının en çok etkilendiği, uygarlık seviyesinin en üstü olarak gördüğü husus; "yaya yoluna adım atılınca arabaların durması"dır. Hatta öyle ki, tüm gelişmişlik emarelerinin başlangıcı, bu hususu sağlayabilmek gibi bir algı var. Hani bunu sağlarsak biz de uygar ülke olacağız, Avrupa'dan eksiğimiz kalmayacak sanki.
Türkiye'de de İçişleri Bakanlığı'nın 2019 yılını "Yaya Öncelikli Trafik Yılı" ilan etmesiyle, Avrupa'da hayran kalınan bu "medeniyetin" Türkiye'de de geldiği konusunda bir umut yeşerdi. Oysa pek ala medeni ülke olan Fransa'da, özellikle başkent Paris'te bu kural hiç işlemediği halde medeniyet burada mevcuttur. Demem o ki, bu uygulama elbet güzel, ancak medeniyetin tek koşulu değil, minicik bir adımıdır.
Aslen gayet olağan ve insani bu husus, bizim gibi beşeri ilişkiler ve görgüye dair eğitimin geri plana atıldığı ülkelerde hayranlıkla karşılanır. Oysa zaten arabanın içindeki kimse konforlu seyahat edendir, yaya dışarda tabana kuvvet yapan kişidir; dolayısıyla arabanın içindekinin yayaya öncelik tanıması gayet doğal bir beklentidir ve bu beklentiyi karşılamak insani bir durumdur. Yani, olması gereken bu zaten!
Büyük bir uygarlık göstergesi olmasa da, bu husus açısından şunu göz ardı edemeyiz: O araçların yaya görünce durması, trafik güvenliği ve dolayısıyla insan sağlığı açısından oldukça faydalı sonuçlar veren bir kuraldır.
Aslen Karayolları Trafik Kanunu'nun 74. Maddesi yayalara geçiş hakkını yıllardır tanıyor. Değişen ve konuyu gündeme getiren ise, ceza miktarının arttırılması… Geçtiğimiz Ekim ayında yayalara geçiş önceliği tanımayan araç sürücülerine uygulanan para cezası yüzde yüz arttırılarak 235 liradan 488 liraya çıkarılmıştı. Ocak 2019 itibariyle de bu cezaya tekrar zam yapılarak 604 liraya çıkarıldı.
Gerekli ama yetersiz bir düzenleme
Emniyet Genel Müdürlüğünün 2017 yılı için yayınladığı "Trafik İstatistik Bülteni"ne göre; 2017 yılında meydana gelen trafik kazaları, 7 bin 427 kişinin ölümüyle sonuçlanmış. İçişleri Bakanı'nın açıklamasına göre ise, bu kişilerin 681'i kaza anında yayaymış.
İstatistikte yer alan diğer verilere bir bakalım…
Yıl içerisinde meydana gelen ölümlü-yaralanmalı 182 bin 669 trafik kazasının 31 bin 214'ü "yayaya çarpma" sonucu gerçekleşmiş.
Trafik kazalarına neden olan sürücü kusurlarına bakıldığında, 2017 yılında meydana gelen trafik kazalarında gözlenen 191 bin 717 sürücü kusurunun 991'inin "Yaya ve okul geçitlerinde yavaşlamamak, yayalara geçiş hakkı vermemek"ten kaynaklandığı görülüyor.
Bununla birlikte, 77 bin 535 kusurlu hareketle "araç hızını yol ve trafiğin gerektirdiği şartlara uydurmamak", 25 bin 56 küsur kusurlu hareketle "geçiş önceliğine uymamak", 16 bin 323 kusurlu hareketle "manevraları düzenleyen genel şartlara uymamak", 14 bin 733 kusurlu hareketle "arkadan çarpma" ve 12 bin 733 kusurlu hareketle "dönüş kurallarına uymamak" trafik kazalarına neden olan başlıca kusurlar olarak göze çarpıyor.
Bu açıdan, trafiğin en büyük probleminin öncelikle hız, sonrasında ise kural eksikliğinden ziyade mevcut kurallara uymamak olduğu görülüyor…
Mühim olan uygulama
Öncelikle, yayaları uyarmakta fayda var. Kural koymakla kültür oluşturulmaz. Yani trafik ışığı olmasa, geçiş önceliği yayada olsa bile hemen geçiş üstünlüğü bende diyerek yola atlamayın. "önce sağa sonra sola sonra tekrar sağa" kuralını uygulamaya devam etmekte, can güvenliğiniz açısından fayda var.
Yayalara diğer bir uyarı da, bu kuralın yalnızca trafik ışıklarının mevcut olmadığı yerlerde geçerli olmadığını unutmamaları… Yayaların kendilerine kırmızı ışık yanması halinde durması hala şart! Bu uyarıyı yapmazsanız, Türkiye gerçeğinde ışıklı geçitlerde de "öncelik benim" diyerek kendini yola atan pek çok yaya olabilir. Aman dikkat!
Bu açıdan yetkililer, eğitimin trafik açısından da hedeflenen güvenliği sağlamak için öncelikli olduğunun farkına varmalılar.
Son olarak, bu kuralların etkili sonuçlar vermesinin trafik denetimi ile sağlandığı unutulmamalı. Yılbaşından önce ara sokaklarda bile denetim yapan trafik ekiplerine, en küçük hız aşımında dahi anında kesilen trafik cezalarına; şimdilerde pek rastlanmıyor. Oysa bu cezalar, kesintisiz uygulanırsa caydırıcı olur; dönemsel uygulamalarla değil. Bu açıdan, medeniyete de "hukuk güvenliği ilkesi"nin sağlanması ile erişilir, salt kural koyarak değil…