Fetih ruhuna saldırı!..
Kara propaganda gördük, okuduk, duyduk da bu kadar beceriksizini hiç duymadık ve görmedik. Adamlar ne yapacağını büsbütün şaşırmış durumda.
Önce slogan şaşkınlığı yaşadılar.
"Her şey çok Güzey olacak Ekrem abi" diyen çocuk, siyasetin şirazesini bozdu.
İdeolojik köklerin kirlettiği zihin haritaları bir bir ortaya döküldü. Türkiye'yi milli bir devlet, bir bütünlüklü toplum, bir millet (ulus) olarak görmek istemediklerini dışa vurdular. Çünkü öyle yetiştirilmişlerdi.
Onlara göre Türkiye, bir ulus (millet) değildi. Türkiye bir cemaatler toplamıydı. Esas millet de bu dinlere inananların ayrımladığı topluluklardı.
Türkiye'de; Hıristiyan Ortodoks milleti, Yahudi milleti ve İslam milleti vardı. İslam milleti de kendi içinde Caferi, Alevi, Bektaşi, milletlerine ayrılmaktaydı.
Kısacası millet, etnik ya da kültürel temelli değil, inanç (dini) temelli) idi. Yine bunlara göre İslam'ın toplumu kavramsallaştırması da bu şekildeydi.
Hâlbuki unuttukları bir husus vardı.
Bu temellendirme, İslam gelmezden önce de böyle idi. Yani dinin gereği olmaktan çok, kültürün tanımladığı bir husustu. Arap dilinde bizim anladığımız manada bir toplumsallaşma aidiyeti olan 'millet' kavramı yoktur.
Sosyolojinin önemli konularının başında sosyalleşme gelir. Bunların en önemlisi de tarihi ve siyasi sosyalleşmedir.
Ekrem İmamoğlu'na "Pontus'lu" demek, diyen kişilerin tarihsel yabancılaşma içinde olduklarının göstergesidir. Bu düşüncenin altında az evvel sözünü ettiğim ideolojik zihin haritası vardır.
Bu zihinsel yapının şemaları en başından hatalıdır.
Öncelikle, Türkiye'yi bir bütün olarak görmek yerine parçalı görüyor.
İkincisi, atalarımızın -ki içinde onların çok sevdiklerini söylediği Osmanlı da var- Fetih ruhuna aykırıdır. Fethin en önemli özelliklerinden biri feth edilen toprakları Türkleştirmek-İslamlaştırmaktır.
Fatih Sultan Mehmet 1461'de Trabzon Rum İmparatorluğu'nu bir daha dirilmemek üzere tarihin derinliklerine göndermiş ve feth ettiği bu devletin topraklarını kendisinden önceki fetihçiler gibi Türkleştirmiştir.
Şimdi birilerinin çıkıp bu toprakları Türkleştirip Müslümanlaştıran başta Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütün çabalarını yok sayarak, yeniden gerisin geriye ihya etmeye çabalaması derin bir zihniyet kirlenmesidir. Eğer bilinçli bir çabaysa açıkça düşmanlıktır. Her nasıl olursa olsun sonuçta bu davranış basit bir siyasi rekabet duygusu ile açıklanamaz.
Burada bir tarihsel yabancılaşma çok net olarak kendini göstermektedir.
Bu kişiler, kendi vatan topraklarını fetihle ortadan kaldırılmış bir devlete ait kavramlarla tanımlamaktadır.
Pontus ölü bir toplumdur. Tıpkı, Lidyalılar, Hititler gibi.
"Yunan" demekse başlı başına bir cehalet örneğidir. Karadeniz'de Yunan hiç olmadı. Rum vardı. Rum, Yunan demek değildir. Rum, Bizans vatandaşlarının ortak adıdır. Grekçe resmi dil olduğu için Bizanslı askerler (Türk, Gürcü ve Ermeni) Yunan dili ile konuşurlardı. 40 yaşına gelinceye kadar askerlik yaparlardı.
Karadenizli Rumların çoğu Hıristiyan Proto-Türklerden oluşuyordu. Bu sebeple Karadeniz halkına Yunanlı demek cehaletin ta kendisidir. Aynı zamanda Fetih ruhunun ve elbette Fatih'in incitilmesidir.
Bir de Binali Yıldırım'ın Türkiye'de "Kürdistan" ve "Lazistan" kavramlarıyla yer tanımlaması var ki ideolojik kirlenmenin boyutlarının nereye vardığını göstermesi bakımından ilginçtir.
Kendisine, Kürdistan neresi diye birinin sorması lazım. Siz Diyarbakır'a mı gittiniz, Kürdistan'a mı?
AKP kadroları, İstanbul seçimleri öncesi haritayı pusulayı iyice karıştırmanın ötesinde büsbütün kendini kayıp etmiş görülüyor. Bir kara propaganda, bir yalan furyası siyaset alanını ancak bu kadar kirletebilirdi.