Etnikçilik oyununa gelmeyelim...
HDP gözetilerek hareket edilmemelidir. Kaç oy alırsa alsın, HDP''nin "demokrasi"de yeri yoktur.
Solcusun veya sağcısın... Esas olan memleketin selâmeti, esas olan birbirimizi anlamak, esas olan birliğimiz.
Etnik "mesele"den bahsederseniz, arkası başka türlü gelir. Siz de o "mesele"nin bir parçası olursunuz. İnsanları aynı evde, aynı sokakta, aynı mahallede karşı karşıya getirirsiniz.
Belki şu yaşanmışlığı daha önce de verdim. Çarpıcı, sarsıcı bir örnek. Genelleştireceğim:
12 Eylül öncesi... İstanbul''da bir mahallede çatışma çıkıyor. O çatışmada. o dönemin ifadesiyle, "azılı solcu" biri öldürülüyor. Öldürülenin abisi ise "aşırı sağcı". Onun kardeşi olduğu bilinerek vurulmuş değil. Çatışmada iki taraf kayıp veriyor. Ellerinde tuttukları öğrenci yurdunda aşırı sağcının arkadaşları ona baş sağlığı dilerken, yanında karşı tarafa silah kullanan kişi de duruyor. O da arkadaşı adına baş sağlığını kabul ediyor.
O günlerden bugünlere... Değişen ne? Neden biz bunları yaşıyoruz?
Dün bir haber vardı. Diyarbakır''da HDP binası önünde PKK''dan oğlunu almak için nöbet bekleyen annenin bir diğer oğlu şehit. PKK''nın kurşunlarına hedef olmuş.
Yağmur Tunalı, gazetemizde çıkan "O Benim Anamdı" yazısında, yeni kaybettiği annesini anlatırken: "Anam, anarşi yıllarında, radyo kucağında yatarmış. Duyduğumda, sonu gelmez endişelere düşürmemizden dolayı ne çok üzülmüştüm. O yılları anlattığım Kavga Günleri kitabımı, bu üzüntüyü hatırlatan cümlelerle anama-analara ithaf edişimin bir sebebi de buydu." der.
O dönemde bütün anaların yüreği ağzında idi. İnsanlar değil; silahlar konuşuyordu.
DTCF önünde bir "şehit" için tören yapılırken, "şehit"in annesi bir otomobille getirildiğinde "Oğlumu istiyorum!" çığlığı hâlâ kulaklarımdadır. Yüreklerimizi paramparça etmişti.
Türkiye hedefte... Dün sağ-soldu, bugün etnikçilik. Bizde "mesele" bitmez/bitirilmez. İnsanlarımız bilerek karşı karşıya getiriliyor.
Komünizm çökünce, etnikçilik hortlatıldı. Geçmişte de vardı ama bu defa ideolojik kalkan da edindiler.
Bir siyasîye Diyarbakır''da birinin çıkıp orası sanki ülkemizin dışındaymış gibi "burası bilmem ne" demesi, çarpıklığı, sığlığı, anlayışsızlığı, kastı, bir oyunun parçası olmayı gösteriyor. O kastettiği bölgenin insanları, yalnız orada değil; Türkiye''nin her tarafında yer tutmuş, ülkenin bütününü vatan edinmiş. "Vatan"ın manasının ne kadar derin olduğunu biliyorsunuz. Üstelik Türkiye sathında sayıları daha fazla. İnsanları birbirine kaynaştıran, birbirini tamamlatan "vatan"dır. Koparsan açıkta kalırsın, yem olursun.
Osmanlı böyle dağıldı. İmparatorluktu ve çok geniş alana yayılmıştı. Eyalet-i mümtazeler vardı. Kendi içinde bağımsız hareketler oluyordu. Osmanlı''da merkeze uzaklıkları, siyasî şartlar, ister istemez, idarî yapıda oynamaları gerektiriyordu. Ama biz Anadolu''ya, Trakya''nın azıcık yerine sıkışmış "üniter millî devlet"iz; "bir"iz.
Etnikçiliği esas alırsanız, bir taraf kazanılırken asıl büyük kitle kaybedilebilir.
Ak Parti''nin yalpalamaları bir tecrübedir. "Türk"ü silmek için ne gerekiyorsa yaptılar. Etnisiteleri, birliğin adı olan "Türk"ün önüne geçirdiler. Sonra "çözüm"den bahsedildi. En yetkili isim geçmişte, bölgelere şu ad veriliyordu, bu ad veriliyordu, diye ekranlarda kaç defa tekrarladı. Bunlar acı tecrübe oldu.
Demem o ki; etnikçilik oyununa gelmeyelim, anaları ağlatmayalım!