Etnik mesele yok; problem var
Mesele; "Düşünülecek iş ve husus. Halledilmesi lâzım iş. Ehemmiyetli iş." diye açıklanıyor ki, bu açıklamaya katılıyorum. (Biliyorsunuz İmam hatipli R. T. Erdoğan, kelimenin hemzesini vurgular; "mes''ele" der.) Ayrıntısına girmeyeceğim. Arapçadan geçmiştir. Sadeleştirme furyasında karşılık olarak "sorun" uydurulmuştur.
Hayatın içinden kelimelere, başka dilden, hususiyetle Arapça ve Farsçadan geldiği için hemen karşılık bulmaya kalkıyorlar. Problem orada ortaya çıkıyor.
Problem deyince... Onun karşılığını da dilimizde "sorun" kelimesiyle karşılamak istediler. Ama matematik problemi için bir karşılık bulamadılar!
"Mesele", "problem", "sorun" birbirlerinin karşılığı değildir. Hele "sorun" hiçbirinin karşılığı değildir. "Sorun" dilimizi körelten ana arterlerdendir!
Prof. Dr. Ş. Teoman Duralı''nın, Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre''ye ithaf ettiği "Sorun Nedir?-Felsefe-Bilim Düşünüşü" kitabında derinlikli cevaplar verilmekle beraber, rahmetliyi böyle anmak istemem, ama gerçekçi olmalıyız, mana kazanmamış "seçilmiş" kelimeler kullanması, fikir üretme sistematiğini problemli hâle getiriyor. (Maalesef, felsefede yeni akım anlaşılamama problematiğidir. Yerini bulsun, bulmasın, felsefecilerin makalelerinde, kitaplarında, öncesi olmayan, daha yazarken uydurulmuş kelimeler, yazılanları anlaşılmaz hâle sokuyor.)
Meseleyi farklı noktaya çekeceğim... "Kürt meselesi" diyorlar... Mesele yok; problem var.
Kastı olanlar, problemi olanlar "mesele" görüyorlar. Yazanlar, fikir üretenler, tartışırlar, bir neticeye varırlar veya varamazlar. Neticelenmemiş tartışmalar, siyasîlerin dilinde pimi çekişmiş birer bombadır.
Bazı siyasîler illa ki "Kürt meselesi" diyecek. Güneydoğu''ya gidince kendilerini başka ülkede görmek istiyorlar, bile bile tuzağa düşüyorlar. PKK''nın siyasî uzantısının yerini alarak güya kazanacaklarını düşünüyorlar. Başka tarafta ise bu yüzden kaybettiklerini akıllarına getirmiyorlar.
En son örneğini Ali Babacan gösterdi. "Çözüm=çözülme" döneminde kendileri bakandı. Neler yaşandığını, en iyi bilecek isimlerden. Yine Ak Parti''den koparak parti kurmuş bir başka zat Ahmet Deavutoğlu da etnisiteden bahsederken kendisinden geçiyor. O da başbakan, bakan olarak, "yukarı"dan her şeyi gördü. Ama, HDP/PKK''nın dilini kullanırlarsa oyların kendilerine geleceğini sanıyorlar. Onların problemi bu işte.
Sizin dillendirdiğinizin daha fazlasını dillendiren, üstelik ABD''nin, Avrupa''nın, Rusya''nın desteğini alan dururken size niye dönsünler! Hangi açıdan bakarsanız bakın, kaynaşmış Türkiye''de bir "mesele" çıkarmak mümkün mü?
Ali Babacan, en son Adıyaman''a gitmiş, coştukça coşmuş. "Kürt meselesi yoktur." diyen iki partinin genel başkanı suçluyor, sonra devam ediyor: "Sayın Erdoğan başlarda ''Kürt sorunu vardır ve benim de sorunumdur'' diyordu. O zaman bizim de içinde olduğumuz hükûmette samimi bir gayret oldu. (…) Ama sonra Kürt sorunu diye bir şey yok kardeşim, diyor. İnsan haklarının devlet tarafından aynen tanınmasından geçiyor. Çözümü, eşit vatandaşlık anlayışından geçiyor. Her vatandaş, eşit ve onurludur. Her vatandaş, anasından doğduğu anda sahip olduğu hakları doyasıya yaşar. Devlet de bunu sadece tanır."
Ali Efendi! Senin de içinde olduğun hükûmet zamanında, "Kürt meselesi var." dendiğinde, PKK''lıların neden hendek kazdıklarını, HDP''lilerin meydanlara çıkıp neden otonomdan bahsettiklerini de açıkla.
Etnik mesele yok; problem var, diyoruz. Problem bazı siyasîlerimiz.