‘Ergenekon’dan tutuklu Muzaffer Tekin’in mektubu

Muzaffer Tekin, “Ergenekon” davasından beş yıldır tutuklu. Hüküm giymediği için “masum” kabul edeceğiz.
Mesele “Ergenekon” olunca bir “cephe” yaylım ateşi açıyor. Sevmediğiniz, suçlu olduğuna inandığınız insanlar için savcının eline delil olabilecek ne bulursanız verin, hepimiz verelim ama mesnetsiz ateş etmeyin! Benim başından beri söylediğim budur. (Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan bile buna isyan etmiştir!)
En ağır olanı “Ergenekon” davasından yatanların kişilikleri üzerinde bile çok ağır sözler söylenmesi... Bu satırların yazarı, bütün deliller “câni” olduğunu gösterdiği hâlde Abdullah Öcalan’a “câni” dahi dememiştir. Tabiî, “birisi” gibi, “kelle alan” deyip şehitlerimizin kemiklerini de sızlatmadım!
(Elimde Şemdin Sakık’ın Togan Yayınları’ndan çıkan “İmralı’da Bir Tiran Abdullah Öcalan” adlı kitabı var; okuyup bitirdim. A. Öcalan’ın ayağının türabı Sırrı Sakık’ın anne ayrı, aynı yaştaki kardeşi Şemdin, A. Öcalan’a câniliğin ötesinde sıfatlar veriyor! Kitap üzerinde sonra duracağım ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın “Öcalan çözümlemeleri”yle kıyaslayacağım!)
Mahkeme, “Ergenekon”dan tutulanların cezasını vermediği hâlde, adamların adını yeryüzünden sildiler neredeyse!

***


Muzaffer Tekin, mektubunu 10 Şubat 2012 günü çıkan yazım üzerine gönderdiğini belirtiyor. Ne demiştim o yazıda:
“Bu köşede kaç defa sormuşumdur:
‘Allah rızası için biri çıksın şu ’irtica’ne manaya geliyor, kimler mürtecidir, bir açıklasın.’
Şimdi ‘irtica’ gitti, ‘Ergenekon’ geldi.
Yine soruyorum:
‘Allah rızası için biri çıksın şu ‘Ergenekon’ ne manaya geliyor, kimler Ergenekoncudur, bir açıklasın.’
Aşağıdaki bir prototip yazı... Kimin kaleminden çıktığı mühim değil; belli kesimler, kendilerini ‘hâkim güç’ gördükleri için istedikleri gibi kavramları eğip büküyorlar ve ‘suç’ yelpazesini alabildiğine genişletiyorlar:
“Ergenekon dediğimiz yapı ve amaçları tahminlerin de ötesinde, tıpkı bir ahtapot gibi fikirler üzerinden de tahakkümünü sürdürmek istiyor. Veli Küçük gibi, Muzaffer Tekin gibi en bariz tetikçi ve azmettiricileri deşifre etmek kolay. İşin zor kısmı bundan sonrası. Darbecilerden basın kahramanı yaratmaktan tutun, ülke totaliterleşiyor demeye kadar esen bu Post-Ergenekon süreci çok daha sinsi ve deşifresi zor. Üstelik Batı üzerinde de etkili. O nedenle daha yolun başındayız ve bu sinsiliğe karşı uyanık olmazsak her şey eskiye dönebilir...

***


Burada Muzaffer Tekin’e cevap hakkı doğmuştur. Mektup uzun, ana noktaları vereceğim. Ekte belgeler de göndermiş. Ancak onlar savcıların ve avukatların işi. Biz okur, bir fikir ediniriz.
M. Tekin diyor ki:
“Özellikle adına Ergenekon denilen soruşturma ve kovuşturma sürecinde, sadece düşman operasyonlarını desteklemek için faaliyete geçen görsel ve yazılı medyalar göz önüne alındığında, görevleri, ellerindeki kirli kalemleri ile insan onurlarını çalmak ve peşinen suçlu ilan etmek olan, gazeteci kılığındaki gladyonun ajan provokatörlerinin mantar gibi çoğaldıkları bir ortamda, azınlıkta kalan, sizler gibi, gerçekten gazetecilik görevi ifa edenlerin varlığını görmek, bu zor günlerimizin en büyük tesellisi
oluyor.
Sayın Tekin, ilk günden itibaren, Ergenekon adı verilen bir örgütün varlığına katiyen inanmıyorum. Böyle bir örgütün varlığında, hem kendime olan inancımı kaybeder, hem de kendimi inkâr etmiş olurum..
Soruşturma ve kovuşturma döneminde ‘ERGENEKON’ ismi bilinçli olarak seçilmiş, Türk’ün şanlı destanının adı psikolojik savaş aracı olarak kullanılmakla da, tertibin nihai amacının TÜRK DEVLETİNİ hedef aldığının işareti de verilmiştir. (...) Sizin ismini vermeden eleştirdiğiniz, gazeteci kılığındaki kişi, gerçekte, gladyonun medya yapılanmasındaki görevlisidir. Masum insanları itibarsızlaştırma ve yargısız infaz vazifesini yerine getirmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti’nde, namuslu hiçbir insan, Muzaffer Tekin’e ‘TETİKÇİ’, AZMETTİRİCİ’, ‘TERÖRİST’ yaftası yapıştıramaz. Bunları telaffuz edenler, Yunan ordusunu Halife ordusu diye karşılayıp evlerinde gönüllü misafir edenlerin torunlarıdır.
Düşman operasyonunun unsuru olduklarını, WikiLeaks belgelerindeki şu ifadeden anlamak mümkün; ’Türkiye’de ULUSAL DALGANIN yükseldiği ve milliyetçi kesimlerin içinde bulunduğu hareketin kilit ismi VELİ KÜÇÜK olduğu bilgisi.’
Yukarıdaki ifadeler, yıllardır özgürlüğümüzün neden gasp edildiğini ve ahlâkî, hukukî olmayan saldırılara [neden] maruz kaldığımızı açıklamaya yeter. Oslo protokolü ise bizlerin masumiyeti ile haklılığımızın tescilidir. (...)
Hassasiyetinizden dolayı şükranlarımı ve
saygılarımı sunuyorum.”
Muzaffer TEKİN / Silivri Cezaevi

Yazarın Diğer Yazıları