Erdoğan=Ak Parti nereden nereye geldikleri tahlil etmeli

Ak Parti’nin önünü açanlar birinci derecede 28 Şubatçılardır. Halk, iradelerine ipotek konmasına, şiddetle karşı çıktı ve Ak Parti’yi, daha yeni kurulmuşken, 14 ay sonra tek başına iktidara getirdi.

Başta her şey iyi giderken, ideolojilerine esir düşenler, Cumhuriyet’ten intikam almaya kalkıştılar. Halkın asıl neyi beklediği, neyi arzu ettiği bir tarafa bırakıldı. Hazır iktidardayız, üstelik rejimi de değiştirdik, yarı padişahlığı da kurduk. Osmanlı’yla açılan arayı kapatırız, hesabına girdiler.

Osmanlı aslında Cumhuriyet kurulduğunda getirilenlerin önünü açmıştı. Hiçbir şey tepeden inme değil. Üstelik Osmanlı, şimdi baş tacı edilen, ne yapsalar yeridir denilen tarikatlara, cemaatlere mesafe koymuştu. Tarikatlar, cemaatler elbette vardı.

Tarikat kişiye bağlı din demek. Şeyhin, şıhın, şefin akıl sınırı nereye kadarsa, dinin sınırı da oraya kadar. Kişiye bağlı din, dini hiçe saymaktır; insana zarardır. İnsana zarar ülkeye zarardır.

Şimdi “Her yer imam hatip/medrese” şiarıyla yürüyorlar. Gidecekleri yer, çok açık söylüyorum, uçurumdur. Bunların icraatının sahih Müslümanlıkla hiçbir alâkası yoktur. Ve bunları Türk tarihinin değişik dönemlerinin kitaplarını yazmış, dışarıdan değil; “İslâm” içinde yoğrulmuş bir “bilen” olarak yazıyorum.

Ak Parti, 14 Ağustos 2001’de kuruldu. Recep T. Erdoğan, genel başkan seçildi. 28 Şubatçılar, istemediğimiz bir isim önde gidiyor. İktidara da gelebilir. Önünü kesmek lâzım düşüncesiyle, geçmişi eşelediler, ne buldularsa ortaya çıkardılar. Dün verdim, Refah Partisi’nin İstanbul İl Başkanı iken 1992’de Rize’de konuşmuş laikliği silmiş, PKK ile mücadeleye laf söylemişti:

“20 yaşındaki genç yavru Güneydoğu'yu gönderiliyor, silâh tutmasını bile daha doğru dürüst bilmiyor. Ya 10 tane mermi atmıştır ya­ da 11 tane, 12 yok. Bu yavrumuz, her gün yüz­lerce mermi atan teröristlerin karşısına dikili­yor, bunun adı bu ülkeyi korumak değildir, bu­nun adı intihar cellâtlığıdır, başka bir şey değildir.”

28 Şubat kararları sırasında Kara Kuvvetleri Komutanı, daha sonra Genelkurmay Başkanı olan Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, “İrticai faaliyetler olduğu sürece 28 Şubat devam edecektir. İrtica bin yıl sürerse 28 Şubat da bin yıl sürecektir.” demişti.

Çok tartışılan bu sözleri, Ak Parti çevresi alaycı bir dille arada hatırlatır.

O dönem Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, R. T. Erdoğan’ın şu sözleri ortaya çıkınca çok ağır konuşmuştu:

“Bu konuda adlî işleme baş­ladık. Sonuna kadar takip edece­ğiz. 15 Mayıs'ta zaman aşımı doluyor. Ancak, daha önce bu konu ortaya çıktı, bu sözler nor­mal bir insanın söyleyebileceği sözler değil. (...) Beğen­mediği 20 yaşındaki çocuklar 1919’dan itibaren 7 düvele karşı Türkiye Cumhuriyeti’ni koru­muştur. Kore’de son 15 yıldır da PKK'yla verdiği mücadele ile dünyaya parmak ısırtmıştır. (...) Söylenen sözler tama­men hissidir ve orduya karşı iç­lerindeki kinin kusulmasıdır, başka bir şey değildir. 18 ay eğitim devam eder. O nedenle söy­ledikleri yanlış. Tamamen beyinle ağzın arasındaki koordinenin olmamasından. Kontrol edi­lemeyen söz olarak kabul ediyo­ruz biz bunu.”

R. T. Erdoğan bu ağır sözler karşısında susamazdı. Esip gürlemeden itidalli konuşmuştu:

“Bizi herkes bugünkü prog­ramımızla, bugünkü hedef ve sözlerimizdeki samimiyetle değerlendirmelidir. Bunu defalarca tekrarlamamıza ve ilân etmemi­ze rağmen, Sayın Kıvrıkoğlu’nun, egemenliğin millete ve­rildiği bir bayram gününde 10 yıl önce yapılmış bir konuşmayı dün söylenmiş bir söz gibi ce­vaplandırması, Türk demokrasi­sine maalesef gölge düşürmüş­tür.”

***

Biz, haftalık Türkhaber’in 29 Nisan 2002 tarihli sayısında önceki iki yazımızda bahsettiğimiz gibi “Erdoğan’ı kim büyüttü?” başlığıyla Recep T. Erdoğan’ı kapak yapmıştık. Dosyamızda dönemi ve R. T. Erdoğan’ı değerlendirdiğimiz uzun bir yazımız da yer alıyor.

(Bu dosyayı üç hanım muhbir hazırladı. Uzun değerlendirme yazısı Erdoğan çevresinin de yakından bilen arkadaşımız. Kendisinden izin almadığım için ismini vermiyorum.)

“Siyasette Erdoğan bilmecesi” ara başlığı altında şu değerlendirmemiz yer alıyor:

“Genelkurmay Başkanı ile gerginlik yaşanmasına yol açan son kasete değin­meden önce Erdoğan'ın kişiliğine ve si­yasî geçmişine göz atmakta yarar var. Er­doğan denince şimdilerde biraz yumuşamış görünse de ilk akla gelen ‘külhan’ tavrı. Buna Karadeniz'in hırçın tabiatı eklenince Erdoğan’ın ruh hâli için ipuç­ları elde edilebilir. Lise yıllarından katıldığı Millî Görüş’te hitabet yeteneğiyle hızla sivrilen Erdoğan, 21 yaşında Be­yoğlu İlçe Gençlik Kolu Başkanı oldu. Sonra, parti hiyerarşisi içinde de hızla yükseldi ve bir yıl sonra MSP İstanbul İl Gençlik Kolu Başkanlığına getirildi. Bu görev, 12 Eylül müdahalesine kadar devam etti. Asıl yükselişi ise MSP’nin yeri­ne kurulan RP’de gerçekleşti. 1984'te Be­yoğlu İlçe Başkanı, bir yıl sonra da İl Başkanı oldu. İki yıl sonra partinin en önemli karar organı MKYK'ya girdi. Milletvekili olma hayalleri ‘tercih’ yü­zünden suya düşen Erdoğan, 27 Mart 1994’te herkesi şaşırtarak İstanbul’a Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçildi. Hızlı bir siyaset hayatı geçiren Erdoğan, Siirt’te yaptığı şiirli konuşmasıyla beledi­ye başkanlığını bitirmek ve siyasî hayatına ara vermek durumunda kaldı. Bir süre hapis yatan Erdoğan, hakkındaki siyaset yap­mama kararının ardından kapatılan Fazi­let Partisi’nden arkadaşlarını da yanına alarak Adalet ve Kalkınma Partisi'ni kur­du ve başına geçti.

Ancak geçmişte yaptığı konuşmaları özellikle değiştiğini belirttiği için önüne engel olarak dayatıldı.

Basınla arası ilk baştan beri pek iyi olmayan Erdoğan bu polemiklere girme­meye çalışarak, kasetlerin hükmünün ol­madığını savunsa da medyanın ve dolayı­sıyla kamuoyunun gündeminde ‘kasetli siyasetle’ anılır oldu. Erdoğan'ın samimî olup olmadığı daha açık bir ifadeyle de­ğişip değişmediği basın için özel gündem. Geçtiğimiz Temmuz ayında Milliyet yazarı Hasan Cemal’in başlattığı Erdo­ğan'ın geçmişiyle ilgili soru sorulup sorulmayacağı köşe yazarları arasında tar­tışma konusu olmuştu. Bu tartışma ortaya çıkan her kasetle alevlendi. Özellikle geçtiğimiz hafta Reha Muhtar’ın yayınla­dığı kasetteki sözleri Genelkurmay Baş­kanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun, hâlen ‘meşru’ bir partinin genel başkanı Tay­yip Erdoğan hakkında ‘kinini kustu’ gibi ifade kullanması AKP’de sıkıntılı günle­rin yaşanmasına yol açtı. Kıvrıkoğlu, ka­seti yargıya intikal ettireceklerini belirtir­ken, Erdoğan cevabını geciktirmeyerek, bu durumu ‘demokrasiye gölge düştü.’ sözleriyle değerlendirdi. Geçmişte bazı hatalar yaptığını ancak bu hatalardan ders aldığını ifade eden Erdoğan’ın siyasî ge­leceği bir kez daha tartışma konusu oldu. Konuyla ilgili görüşlerini TürkHaber'e açıklayan gazeteci-yazar Nazlı Ilı­cak, AKP'nin Erdoğan’la yoluna devam edeceğini bunun için hukukî bir engel ol­madığını savunurken; ‘Millî Görüşçüler’ üzerine yazı ve kitaplarıyla tanınan gaze­teci Ruşen Çakır ise, son gelişmelerle Erdoğan'ın siyaset hayatından silineceği­ni ifade etti.”

***

Muhbirlerimiz Nazlı Ilıcak ve Ruşen Çakır’la yaptıkları röportajı vereceğiz. N. Ilıcak’ınki kısa; tamamını alıyoruz. Ruşen Çakır uzun konuşmuş. İster istemez kısaltacağız.

***

Nazlı Ilıcak: Erdoğan’ın ‘değiştim’ demesi bir gelişme

-Ortaya çıkan her kasette Tayyip Erdoğan'ın değişip değişmediği gündeme geliyor. Siz değiştiğine inanıyor musunuz?

N. Ilıcak: Tabiî inanıyorum. Kendisi değiştiğini söylü­yor. Daha çok açılıyor. Daha çok kimseye hitap etmek istiyor. Bu beğenilecek bir gelişme. Daha önce dar bir kitleye hitap ediyordu. Şimdi ise es­ki Demokrat Parti'nin hedef kitlesine hitap ediyor. Daha geniş bir açılımdan yana oluyor. Değiştim derken bunu söylüyor. İslâmiyetin politikaya âlet edilmeyeceğini söylüyor. İslâmî hassa­siyeti olanları imtina ettiği gibi olmayanlara da imtina edecek. Atatürk ilkelerine ve cumhuriyetin temel ilkelerine bağlı kalacağını söylüyor. Bu camiada ilk kez böyle bir söylem yer alıyor. Bu değişimin göstergesi.

-Ortaya çıkan bu kasetler Erdoğan'ın önünü keser mi?

N. Ilıcak: Bu kasetler kendine göre olumsuz bir intiba oluşturur. Önünü kesmese bile huzursuz bir or­tam içinde bırakıyor partiyi. Bu kasetlerle Erdo­ğan'ın sürekli birileriyle çekişme hâlinde olması tepki yaratır. Çıkmasa daha iyi olurdu ama bu se­çim kitlesini etkilemez. Ama dediğim gibi huzursuz bir ortam yaşandığı için iyi olmuyor.

-Medya Erdoğan'ın ısrarla değişmediğini savunuyor. Bu konuda ısrarcılığın sebebi nedir?

N. Ilıcak:İşlerine gelmiyor çünkü. Çünkü Erdoğan ar­tık sadece dindarların değil, fakir fukaranın, haksızlığa uğrayanların temsilciliğine soyunuyor. Bu düzenin değişmesi gerektiğini söylüyor. Bu bakımdan işlerine gelmiyor.

-Ama son zamanlarda pek sesi çıkmıyor Er­doğan'ın özellikle RTÜK yasası konusunda.

N. Ilıcak:AKP'nin buna karşı çıkacağını biliyorum, kesinlikle çıkar. Parlamentoya gelince karşı çıkacaktır.

- Erdoğan hakkındaki yeni davalar siyasî ge­leceğini nasıl etkileyecek?

N. Ilıcak: Bu davaların hiçbir şeyi değiştireceğini san­mıyorum. 146. maddeyle ilgili davalar açılsa bile sonuç çıkacağını sanmıyorum.

-Peki AKP'nin siyasetteki yeni durumu ne olur?

N. Ilıcak:Erdoğan hakkındaki davaların ve siyaset yap­maması konusundaki hukuksal tartışmaların so­nuçsuz kalacağını düşünüyorum. Milletvekili se­çilmesinde bile kanunî bir sorun yok. AKP yolu­na Erdoğan'la devam edecek.

***

N. Ilıcak’ın, R. T. Erdoğan’ın iktidarında Fetullahçılarla bağlantılı gösterilerek hapse atıldığını, uzun süre hapiste kaldığını biliyorsunuz.

***

Ruşen Çakır: Erdoğan’ı bitirirler

Gazeteci Reşen Çakır’dan da dönemin tartışmalarını ve Recep T. Erdoğan’ı değerlendirmesini istemiştik, Türkhaber’in aynı sayısında çıkan röportajdan:

-Erdoğan'ı yakından gözlemleyen bir gazetecisiniz. Hatta onunla ilgili bir de kitap yazdınız. Erdoğan'ı nasıl değerlendiri­yorsunuz?

R. Çakır: Erdoğan'ın karizmatik olduğu söyleniyor. Karizma tartış­malı bir konu. Kamuoyu araştırmalarına çok önemli olduğunu düşünmüyorum. Erdoğan Millî Görüş içinde çekirdekten yetişmiş bir politikacı. Tâ liseden beri, Erbakan'ın çevresinde büyümüş bir kişidir. Esas gücünü ordan alıyor. Sadece Millî Görüş içinde başarılı bir politikacıdır. Belediyede başarılı oldu­ğu söyleniyor ama bu basarı neye göre değerlendiriliyor pek belli değil. Ayrıca belediyedeki başarının siyasete aktarılması­nın mümkün olmadığını Karayalçın, Dalan örneklerinde gör­dük. Şimdi Tayyip Erdoğan, Millî Görüş'teki tecrübesine, hapis hayatını da ekleyerek Türkiye'de başbakan olmak istiyor. Bunu gerçekleştirebilecek mi? Sorun budur. Siz bir kesimi memnun ederek ne Türkiye'de ne de dünyada başbakan olamazsınız. Çok geniş kitleleri memnun etmeniz, okeyini almanız lâzım. (...)

-Sorun demokrat söyleminde samimî olup olmadıkları mi?

R. Çakır: Sorun Tayyip Erdoğan ve çevresinin demokrat olup olmadığı değil. Bu kolay kolay çözülecek bir sorun değil. Ya bu mekanizma­yı çözmeye çalışacaksın, yahut bedel ödeye­ceksin. Erdoğan ve ekibi daha yolun başındalar. Erdoğan şimdi herkesin kendisine olur vermesini, başkalarının ses çıkarmamasını beklememelidir. Bu son kaset olayı çok ha­zırlıksız olduklarını gösterdi. Konuşmalar, tepkiler stratejik olarak yanlış.

-Peki Erdoğan'a yapılan haksız bir du­rum değil mi? Halk buna tepki göstermeye­cek mi?

R. Çakır: Halk sahip çıksaydı Erbakan'a çıkardı. Türkiye'de insanlar mazlumu sever, güçlü­den yana olur. Hiç kimse kendini ateşe atmak istemiyor. Zaten Erdoğan ve arkadaşları da kendilerini ateşe at­mış değil. Türkiye'de bu kesim ülkücü ve solcuların ödediği gi­bi bir bedel ödemedi. Bazı şeyler mücadele edilerek kazanılır, ama bu mücadelenin yolu da bellidir. Eğer amaçları demokrasi mücadelesiyse bunu baştan beri yapmış olmalıydılar. 28 Şubat sürecinde boyun eğerek, sineye çekerek sessiz kalacaksınız sonra da çıkıp demokrasi mücadelesinden bahsedeceksiniz inandırıcı olamazsınız.

-Bu kasetli mücadele Erdoğan'ın işine yaramıyor mu? Üs­tüne çok gelinen biri olarak sempati kazanmış olamaz mı?

R. Çakır: Bu kasetler kimsenin işine yaramaz. Şevki Yılmaz yaşıyor mu, Halil Çelik nerde? İlk başta prim yapıyor gibi görünebilir ama ardından siyasetten siliniyorlar.

-Erdoğan nerde yanlış yapıyor?

R. Çakır: Erdoğan ne sistemin içinde yer aldığını söylüyor ne de sistemin dışında yer alıyor. İşine gelince sisteme karşı çıkıyor ama işine gelince sistemin içinde yer alıyor. Erdoğan önce sis­temin içinde mi dışında mı olduğuna karar vermeli. Bazı şeyle­ri yapıp, yok ben öyle değilim demekle sorun halledilmez. Tür­kiye'de siyasetin içi giderek boşalıyor. Bunda herkesin suçu var, Erdoğan ısrarla sütten çıkan ak kaşık olduğunu söylüyor. Oysa her siyasî gibi o da bu çürümüşlükten suçludur.

***

Ak Parti’nin daha kuruluşunun dumanı tüterken karşılaştıkları, tarafsız kalemlerce ayrıntılı araştırılmadır. Bu araştırma Türkiye’nin geleceği için de önemli.

Üç gün süren yazımızla biz araştırıcılara da belge sunuyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları