Erdoğan iktidarı beklentileri karşılar mı?
Sadece ekonomide değil, dış politikada da zor zamanlardayız. BM toplantısı nedeniyle ABD''ye giden Türkiye Cumhurbaşkanı, Biden ile görüşemediğini bir sorun olarak tüm dünyaya ilan etti.
Elbette bu sorun iki kişinin anlaşamama sorunundan çok, aynı zamanda iki devletin birbirine karşı aldığı pozisyonun ifadesi. ABD ve Türkiye, bir taraftan NATO ortağı olsalar da öte taraftan yıllardır süren bir vesayet savaşının içindeler.
Dolayısı ile Türkiye-ABD bir taraftan müttefikmiş gibi görünmesine karşın, öte taraftan vesayet yoluyla savaşın tam içindeler.
ABD, ta kuruluşundan bu tarafa PKK''yı destekliyor. Ve PKK eliyle bizimle savaşıyor.
Şimdi de Suriye''de niyetini saklamaya gerek duymadan, açıktan, TIR''lar dolusu silah ve para yardımıyla bu savaşı sürdürüyor. Orada birinci muhatap Suriye''nin bizzat kendisiymiş gibi görülse de mızrağın sivri ucu ister istemez bize dokunuyor.
Yunanistan meselesi de öyle.
Dedeağaç''ta üs kuran ABD''nin asıl amacı Rusya değil, Türkiye!
Bu sebeple Rusya''nın da Türkiye''ye karşı iyi davranması ve ilişkilerini dikkatli kurması gerekir. Çünkü ABD hedeflerinin ikinci ayağında onlar var.
Karadeniz ve aynı zamanda Montrö var.
Hatırlayın lütfen.
1 Mart tezkeresi olarak bilinen o olaylarda ABD ne istiyordu?
Karadeniz''de Trabzon ve Samsun özellikle de Trabzon limanlarında asker bulundurmak.
Neden ısrarla Trabzon limanını istediği şimdi açık ve net olarak belli olmadı mı?
Evet oldu.
Türkiye''nin tepesine çökerek ve kontrol ederken, Montrö Sözleşmesiyle giremediği Karadeniz''e ulaşarak, Rusya''nın dibine demirlemek için.
Erdoğan hükümetlerinin Suriye''de ABD''nin amacına hizmet ederek ''Büyük Ortadoğu Projesi''ne destek vermesi, kendi ayağına kurşun sıkmanın daha ötesinde ayağının topal kalmasına neden oldu.
Suriye''de PYD güçlendi ve Türkiye''yi tehdit ediyor. Suriye''deki Sünni Arap nüfus kendi topraklarından kovuldu ve Türkiye''de yaşıyor. Sünnilerin savunucusu olma hevesiyle yola çıkan Erdoğan hükümetleri, başımıza çok yönlü çorap örmekle kalmadı, aynı zamanda Suriye''de, "katil" dediği Esat''ın Nusayrî yönetiminin ve hem de ABD''nin ayrılıkçı Kürt özerk yönetiminin işini kolaylaştırdı.
Bu politikasıyla Suriye''deki dini gruplar arasındaki dengeyi özellikle Sünniler aleyhine bozdu. Düşünsenize 5 milyonluk nüfusla ülke kuruluyor. Erdoğan hükümetlerinin Suriye politikasıyla bu nüfus Türkiye''ye taşındı.
Böylece meydan başkalarına kaldı. Hem de bina, arazi, köy, kent gibi büyük mal varlığı ile.
Şimdi gelinen noktada ABD, Türkiye aleyhine PYD ile ilişkilerini alenileştirerek amacına doğru ilerliyor. Türkiye''yi yönetenler de ABD başkanı ile görüşememekten dert yanıyor ve Soçi''de Rusya ile görüşmelerden medet umuyor.
Dünkü haberlerde Rus basınının Türkiye''ye yönelik, ağır hakaretler içeren yazılar yayınladığı belirtiliyordu. Özellikle Erdoğan''ın Kırım meselesini gündeme getirmesine yönelik eleştiriler vardı. İçinde bulunduğumuz manzaraya topluca bakıldığında görülenler hiç hoş değil. Özellikle ABD ile yaşanan olumsuz durum, Rusya ile görüşmelerde Türkiye''nin elini zayıflatsa da Kırım hassasiyeti, Türkiye''nin eline tarihten gelen bir güç veriyor. Ayrıca Montrö ve Boğazlar sözleşmeleri de Türkiye''nin elini daima güçlü tutuyor. Burada sorun, bizzat iktidarın kendisinde gibi görülüyor. Özellikle iç politikada ve ekonomide, yargıda, tarımda aldığı kararlarla halk desteğini gittikçe kayıp eden Erdoğan hükümeti, gidici olarak görüldüğünden -ki Rus basını da bunu yazmış- artık zayıf güç görünümü veriyor. Bu sebepledir ki, beklentilerimizi karşılayacak mı endişemiz artıyor.