'Ensar' ne ola 'muhacir' ne ola?.. (3)
Göçmenler, mülteciler, kaçaklar... Herkesin dilinde bu kelimeler. 8 milyon göçmenden, mülteciden, yabancı kaçaktan bahsediliyor. Çoğu gettolaştı.
Siz "ensâr" deyin, "muhacir" deyin, "kardeşlik" deyin. Vakıa ortada. Hiçbir surette sizin kullandığınız kavramlarla örtüşmüyor. Unuttuğunuz veya hatırlamak istemediğiniz bir husus, Müslümanlar Mekke''den Medine''ye niçin gelmişlerdi ve Medineliler niçin muhacirlere kucak açmışlardı?
"Muhacir" göçenler, "Ensâr" yardım edenler. Bu iki kelimeye özel anlam yükleyen kelime ise "hicret" kelimesidir. Dolayısıyla üç kelime de İslâmî bağ ile birer "terim" olarak karşımıza çıkıyor.
Hicret: "Genel anlamı ''Bir yerin terk edilerek başka bir yere göç edilmesi''dir. Terim olarak gayrimüslim ülkeden (darülharp) İslâm ülkesine göç etmeyi, özelde ise Hz. Peygamber''in ve Mekkeli Müslümanların Medine''ye göçünü ifade eder. Medine''ye göç eden Müslümanlara muhâcir, Resûl-i Ekrem''e ve muhâcirlere yardım eden Medineli Müslümanlara da ensâr unvanı verilmiştir."
Hz. Peygamber ve ona tâbi olanlar, İslâmı yayarlarken karşılaşılan zorluklar, işkenceler ve öldürmeye varan taarruzlar yüzünden, Mekke''de kalmaları ve Medine''ye göçmeleri "hicret" olarak adlandırılmıştır. Özel mana buradan geliyor.
Hz. Peygamber''in, "Eğer hicret şerefi olmasaydı ben muhakkak ensârdan bir fert olmak isterdim." demesi, "hicret"in özel anlamını güçlendiriyor.
Medineli Müslümanların nasıl yardımcı olduklarını ve hatta iki evli olanın, bir karısını boşayıp muhacire vermek istediğini dün yazdık.
TDV İslâm Ansiklopedisi''nden aldığım şu bölümü okuyalım:
"Medineli Müslümanlar muhacirleri öz kardeşleri gibi kabul ettiler ve ellerindeki her imkânı onlarla paylaşmak istediler. Bu arada yardımlarını, muhacirleri kendi hurmalıklarına ve evlerine ortak etme noktasına kadar götürmek istemişlerse de Resûlullah''ın mülkiyet ortaklığına razı olmaması üzerine muhacirler ensara ait hurmalıklarda çalışarak emeklerine karşılık mahsulden pay almışlardır. Ayrıca başlangıçta kardeşler arasında miras câri iken Bedir Gazvesi''nden sonra nâzil olan Enfâl sûresinin 75. âyetiyle bu uygulamaya son verildi. İnsanlık tarihinde benzeri görülmeyen bu İslâm kardeşliği Kur''ân-ı Kerîm''de şu âyetle dile getirilmektedir: "İman edip hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad edenlerle bunları barındırıp yardım elini uzatanlar, işte onlar birbirlerinin gerçek dostlarıdır" (el-Enfâl 8/72) (Hüseyin Algül, "Ensar", TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 11)
R. T. Erdoğan''ın, ikide bir "ensar"dan, "muhacir"den bahsederek gelmek istediği neticeyle, mevcut Türkiye''ye iltica edenleri ve bu ülkenin insanlarıyla ilişkilerini uyuşturabilir misiniz?
Yukarıda gettodan bahsettik. O meseleye de gireceğiz. Muhacirlikten Kureyşçiliğe geçişe de geleceğiz.
(Türkçe notu: Siyasîlerin dilinde "düzenli göçmen", "düzensiz göçmen"den geçilmiyor. Düzenli nasıl oluyor, düzensiz nasıl? Bir akıl yürütsünler... Bu tabirler yerini buluyor mu? Yabancı kaçaklardan, göçenlerden, sığınanlardan bahsedilebilir ancak. Birileri uyduruyor. Birileri de bu uyduruk kelimeleri kullanırlarsa statü kazanacaklarını hayal ediyor. "Bileşenler" kelimesi de öyle. Yazmıştım. Başta "birleşenler" diyorlar sanmıştım. "İttifak" veya "müttefik" yerine "bileşenler" kullanmak istiyorlar ama tutturamıyorlar. İttifak ve müttefik yerleşik kelimeler. "Bileşen"le ne kastedildiği belirsiz. "Öz Türkçe" mi kullanmak istiyorsunuz? Ona hiç girmeyelim, Türkiye''de kelime ırkçıları, etnikçiler ve enternasyonalistler, Türk''ten gayri herkese kucak açanlar. Gökalp''ın sözünü bir daha hatırlatayım: "''Yeni mefhumlar'' asrın, ''ıstılahlar'' ümmetin ''lügatler'' milletin natıkasıdır.")