Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Dr. Fatma ÇELİK
Dr. Fatma ÇELİK

En iyisi doksanıncı maddeyi tekrar değiştirelim!

Yıl olacak 2021, biz hala İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin (İHAM) kararları bağlayıcı mı değil mi bunu tartışıyoruz.
Üstelik öte yandan konuştuğumuz konu, Türkiye'de büyük bir yargı reformu yapılmaya başlandığı.
Nereden baksan çelişki, nereden baksan samimiyetsizlik var.
Bir hukukçu olarak zaman zaman mahkeme kararlarını eleştiriyorum. Bu köşede de defalarca okudunuz, yerel veya uluslararası mahkeme kararlarına yönelik eleştirilerimi.
Ancak mahkemenin kararına uymak için onu beğenmek mi gerekiyor?
Çekişmeli yargı sonucunda çıkan kararlar ne olacak o halde? İlla ki bir tarafın hoşuna gitmeyecek olan o karar ilgili kimsece uygulanmayacak mı? Yoksa bu hoşa gitme/ gitmeme noktasında kararları uygulamama "lüksü" yalnızca hükümete mi ait?

Bağlayıcılık meselesi
1954'ten beri taraf olduğumuz İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin (İHAS) 46.maddesi aynen şöyle: "Yüksek Sözleşmeci taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme'nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler."
Anayasamızın 90. maddesine göre de "usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş uluslararası anlaşmalar kanun hükmünde" ve hatta İHAS gibi temel hak ve özgürlüklere ilişkin olanların hükümleri kanunların üzerindedir.
Bu durumda, İHAM' ın kararına uyulmaması hem uluslararası sözleşmenin hem de anayasanın ihlali anlamına gelir.
Nitekim Demirtaş kararı hakkında da bu ihlal bir kere gerçekleştirildi, büyük daireye de bu sebeple konu oldu ve utanç verici gerekçe bu defa daha vurgulu olarak tekrarlandı:
Özetle, Türk mahkemelerinin hukuki değil, siyasi karar verdiği ortaya kondu.
Bu durumda "İHAM de kararlarında siyasi eğilimler gösteriyor, o yüzden uygulamam" deme imkânı, hiçbir ülke için bulunmuyor.
Uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklerin yerine derhal getirilmesi gerekiyor.
Yapılmaya başlanan reform ile amaçlanan uluslararası alanda güven ve itibar kazanmak, ancak evrensel hukuka, hukukun üstünlüğüne önem vermekle mümkün olabilir

Uygulamama lüksü
Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi bir ülke olarak uzun yıllardır İHAM'ı ve İHAM'a bireysel başvuru yolunu tanıyor ancak bu eski "tanışıklığa" rağmen, son yıllarda artan oranda bir anlaşmazlık yaşıyor.
Oysa kararlarından hoşnut kalmayarak pek çok defa İHAM'a kafa tutan Cumhurbaşkanı Erdoğan da kendi hakkını aramak için İHAM'ne bireysel başvuru yolunu 1999, 2001 ve 2002'de üç defa kullandı.
Yukarıda bahsettiğim Anayasa'nın 90.maddesi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde bugünkü halini aldı.
O zamanlar iyi olan İHAM, şimdi ne oldu da kötü oldu, kararları bizi bağlamaz oldu?
Hoşa gitmeyen karar çıktı diye İHAM, Cumhurbaşkanı tarafından, çifte standartlık yapmakla ve riyakarlıkla suçlandı.
Kendi ihtiyaç duyduğunda "iyi" olan mahkemeyi, bugün "düşman" ilan etmek de çifte standart değil mi?
Evrensel hukuka bu denli sırt çevirmemize neden olan da mı tek adam sistemi yoksa?
Oldu olacak işi kitabına uygun yapalım; Anayasa'yı bu sınırlayıcı pürüzleri (!) de yok edecek şekilde değiştirelim ve 90. maddeye şöyle bir fıkra ekleyelim:

"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararları Cumhurbaşkanı'nın talimatıyla uygulanır veya uygulanmaz. Uygulanmasına karar verdiğinde ise İçişleri Bakanlığı bir genelge ile gereğini yapar."
Nasıl? Böylesi yeni sisteme daha uygun değil mi?

Yazarın Diğer Yazıları