Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Dr. Fatma ÇELİK
Dr. Fatma ÇELİK

Eğitimde yanlışı nerede aramalıyız?

Einstein, problemleri çözmek için kullandığı metodu şöyle açıklar: "Bana çözmem için bir soru bırakılsa ve bir saatlik süre tanınsa; 45 dakikasını soruyu tanıyıp okuyup anlamaya, 10 dakikasını çözüm yolu üretmeye, geriye kalan 5 dakikasını da çözüme ayırırım."

Bu metot ülke sorunlarının çözümünde uygulansa, her şeye çözüm bulunacak. Ancak Türkiye'de hiçbir problem, önemiyle paralellik arz eden sürelerde anlaşılmaya çalışılmıyor.

Bildiğiniz üzere, 15 Eylül'de Cumhurbaşkanı'nın "TEOG sistemini istemiyorum" açıklamasının ardından Milli Eğitim Bakanlığı 4 gün içinde apar topar TEOG' u kaldırdı. Ancak her zaman olduğu gibi problemin köküne odaklanmadan, düşünmeden harekete geçildiği için sonuca yine ulaşılamadı.

6 ay geçti hala yeni sistemle ilgili kılavuz yayınlanabilmiş değil. Sınav 2 Haziran'da. Yani 3 aydan az bir süre kaldı ama öğrencilerin ve velilerin kafalarındaki sorular hala netleştirilmedi. Herkesin kafası karışık…

Her gün açıklama üzerine açıklama yapılıyor…

Sonuç: Bilinmezlikler silsilesi!

Sınava kaç kişinin gireceği, sınav içeriğinin nasıl olacağı, nitelikli okullar denilen okulların hangileri olduğu, eğitim bölgelerinin bir ilçeyi mi daha fazla ilçeyi mi kapsayacağı ve daha niceleri hala bilinmiyor.

Pek tabi, bu sistem kalıcı olabilecek mi, yoksa seneye bir sonraki nesil başka bir maceraya mı atılacak gibi sorular da bilinmezliğini koruyor…

Belli ki Milli Eğitim Bakanlığı da ne yaptığını bilmiyor.

"Sınav stresini kaldıracağız" vaadiyle yaptıkları değişiklikler stresin dozunu tavana vurdurdu.

Şu sınavlar bir bitse öğrenciler de velileri de derin bir "oh" çekecek.

Hepimiz bunu yaşadık, biliyoruz…

Türkiye eğitimde devamlı yapılan değişikliklere alışık.

Neticede, kaçınız abiniz/ablanız veya kardeşinizle aynı isimle adlandırılan sınava girdi ki?

Kendi içlerine uygulamaları dahi sıklıkla değişen sınavlara şahit olduk; LGS, OKS, üç aşamalı SBS, tek sınav olarak SBS, TEOG ve yeni sistem tekrar LGS.

ÖSYM'nin de MEB'den aşağı kalır yanı yok. Yani üniversiteye geçiş sınavı için de aynısı geçerli… ÖSS ve ÖYS, yalnızca ÖSS, YGS ve LYS, TYT ve AYT isimli iki oturumu kapsayan yeni sınav YKS.

Diliniz bile dönmedi okurken değil mi? Aslında olay şu: Sınavı bir bölüp bir birleştiriyorlar, bunu yaparken de adını değiştiriyorlar.

Her seferinde bu sistem kötü, çocukları strese sokuyor başka sistem getireceğiz deniyor, getiriliyor; bu sefer yeni sistem beğenilmeyip kötü ilan ediliyor ve tekrar değiştiriliyor. Neticede her defasında başa dönülüyor.

Tutarlılık yok!

Ülkemizde "eğitim" ve "istikrar" hiçbir zaman bir arada sağlanamadı.

Ancak bu kadar belirsizlik ve bu kadar kaos da hiçbir zaman yaşanmamıştı doğrusu!

Evet, dünya değişiyor ve değişen dünya düzeni yenilik yapmayı gerektiriyor ama yapılan yeniliğin doğrultusunda olsun tutarlı olmak gerekiyor.

Ve asıl soru şu, eğitim sistemiyle bu kadar oynuyoruz ama sonuç ne oluyor?

Uluslararası öğrenci değerlendirme programı PİSA, Türkiye'yi 72 ülke arasında matematikte 49, fende 52'nci sıraya koydu. Oysa bizim seviye tespit sınavımıza göre, 17 bin öğrenci matematik ve fende adeta 'dahi'!

Bir yerde bir yanlışlık var ama nerede? Yanlışı nerede aramalıyız?

Müfredat yanlışlığında mı, eğitimin niteliğinin zayıflığında mı ya da eğitime ayrılan düşük bütçede mi aramalıyız?

Dünya, bilgi ekonomisine geçiş sürecini hızlandırmak için eğitime büyük bütçe ayırıyor.

Başarı geçmişe değil, çağdaşların vaziyetine bakarak ölçülür.

Ciddi anlamda eğitim planlaması yapmanın vakti geldi de geçiyor bile. Okulları nitelikli/niteliksiz olarak ayırmak yerine eğitimi nitelikli hale getirmek öncelikli hedef olmalıdır.

Son olarak… Sınava gireceklere başarılar dilenir ama şu vaziyette ben öncelikle sabır diliyorum…

***

"İşleriniz iyi gidiyorsa eğitim bütçenizi iki katına çıkarın, işleriniz kötü gidiyorsa dört katına." Peter Senge

Yazarın Diğer Yazıları