Eğitim sil baştan (inşallah!)
Yeni Millî Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk neler söylemiş, neler yazmış diye baktım. Karşıma ilk çıkan makalesi: "Eğitimde Kimlik İnşası Sorunu: Kuramdan Modaya".
"Kolektif toplum-bireyci toplum" farkını açıklıyor:
"... kolektif toplumlar var, bireyci toplumlar var. Bizim toplum daha çok kolektif toplum, batı toplumu ise bireyci toplum olarak algılanıyor. Bu fotoğraflar binlerce deneye Doğu Asya'dan, Avrupa'dan, Amerika'ya bir çok deneye gösteriliyor. Sizce bu iki fotoğraf arasında ne fark vardır? Ne dikkatinizi çekiyor? diye sorulduğunda kolektif toplumdaki insanların cevaplarıyla, bireyci toplumların cevapları arasında çok net, çok bariz bir farklılık ortaya çıkıyor. Bireyci toplumlar daha çözümleyici, daha nesneye yönelik, öndeki nesnelere daha çok bakıyorlar, uçağın pencere sayısı gibi. Çok parçacı bakıyorlar. Ama kolektif toplumlar çözümleyici değil bütünsel bakıyor, nesneye yönelmiyor, alana yöneliyor, arka plana yöneliyor. Pencere sayısı yerine iki kule arasındaki farka bakıyor. Çok bağlantıcı yani özellikle Budizm gibi, tasavvuf gibi bağlantının çok önemli olduğu doğu toplumları açısından bunun olağan olduğunu söylüyorlar."
Ziya Selçuk, bu açıklamanın ardından önemli bir şey söylüyor:
"Bizim kendi kültürümüzdeki ilişkide de bu anlamda bir farklılığımız var. Yani biz kültürümüzü çok tanımıyoruz aslında. Aşağıdaki tabloda da göreceğiniz gibi batı kültüründe yer alanların tamamını biliyoruz. Ama Türk Kültüründe yer alan isimlerin çoğu bizim çocuklarımızda veya öğretmenlerimizde çok fazla bir çağrışım yaratmıyor."
Hoca, Türk kültürüyle Batı kültürünün bazı kavramlarını karşılaştırıyor:
"Çiğdem Günü-Cadılar Bayramı; Kerem-Romeo; Köroğlu-Robin Hood; Nardaniye Hanım-Pamuk Prenses; Hızır Baba-Noel baba; Umay-Selena; Erlik-Hades; Küp-Süpürge; Hayy Bin Yakzan-Robinson Cruose; Kurban Boğası-Şükran Günü Hindisi..."
Sonra şu hükme varıyor:
"Mesela Hayy Bin Yakzan, Robinson Cruose ile birebir örtüşen ama birkaç yüzyıl önce yazılmış bir eser. Biz kendi kültürümüzde bulunduğumuz zeminde acaba bu kavramlara bu kadar yabancı olmalı mıyız, olmamalı mıyız? Çünkü bastığımız zeminden fikri inşa etmek söz konusu olduğu için belki haberdar olmak anlamında da önemlidir denilebilir."
Dijital dünyada, kim ilimde öne çıkarsa o kültürünü yayıyor ve kabul ettiriyor. Buna mâni olamazsınız. Ama biz kendimizi öğretmez/öğretemezsek çocuklar benliklerini nasıl bulacaklar? Her şeyi bilsinler ama önce kendilerini bilsinler. Yeni MEB Bakanımızın, herhâlde, söylemek istediği bu.
Cumhuriyet kurulduktan sonra hususiyetle dil ve tarih anlayışı üzerinde durulmuş ve elbette yeni rejim yeni anlayış ortaya koymuştur. Gelin bu noktada, "rejim" anlayışlarını bir tarafa bırakalım. Önce neyi esas alacağımızı peşin hükümsüz tartışalım.
Ziya Selçuk Hoca, sözlerini Ord. Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken'in (1901-1974) bir tespitiyle bağlıyor:
"Bir insan felsefesi ortaya koymadan kültürün bütününü anlatmak, kültürün bütününü anlatmadan da bir insan felsefesi yapmak mümkün değildir. Eğitim felsefesi için her ikisi birden gereklidir."
Hilmi Ziya Ülken'i anladıktan sonra eğitim meselesini bir zemine oturtmuşuz demektir.