Eğitim Bakanlığı hüsran yarattı

Hangi ülke olursa olsun üç önemli değerin bozulmamış olması gerekir. Aksi halde toplumsal çöküş başlar.

AKP iktidarı sadece ülkenin tabii kaynaklarını satıp ülkeyi talan ettirmedi. Aynı zamanda toplumu bir arada tutan ve devlete bağlılığın en temel garantisi olan kurumları da yozlaştırdı.

O kurumların her biri insanla ilgili.

Birincisi eğitim.

İkincisi hukuk ve adalet.

Üçüncüsü de din...

Bu kurumlar, bütünüyle çökmeseler bile üçünde de olması gerekenle olan arasındaki mesafe gittikçe açılıyor.

Okullar açıldı. Öğrenci ve öğretmenler iş başı yaptı. Ancak Millî Eğitim Bakanlığı eğitimin tanımında yer alan ve kendisinden daima ve her zaman beklenen "istendik" davranışlar göstermesi gerekirken, binlerce öğretmen adayını müthiş bir hayal kırıklığına uğrattı..

Adaletten, öğretmenden ve imamdan en dürüst, en doğru ve en adil olmasını beklemez miyiz?

Bekleriz.

Lakin bunların hiçbirini, üçünden de olması gerektiği ölçüde bekleyemez olduk.

Yozlaştık...

Çöküntüye kapıldık ve hayal kırıklıkları yaşamaya başladık.

Neden?

Çükü politik zihniyet, yönettiği hiçbir kurumu, beklenen ahlaki ölçüyle yönetmiyor.

Okullar eğitim öğretime açılmazdan evvel, öğretmen atamaları yaptı bakanlık. İktisat, işletme, kamu yönetimi vb. fakülte mezunlarına dedi ki "pedagojik formasyonunuz varsa sizi işe alırım." Çocuklar bin bir güçlükle mezun oldular, eğitim fakültelerine YÖK iş birliği içinde müracaat ettiler; bir-iki bin lira öğrenim ücreti ödediler; en az altı ay da okula gidip geldikten sonra, dersleri geçerek formasyon belgelerini aldılar. Yine devletin ÖSYM sistemiyle resmi KPSS sınavlarına katıldılar. Ve aylarca çalışıp çabaladıklarının karşılığını aldılar...

Buraya kadar sorun yok.

Bilin bakalım bundan sonra adı "Millî" ve "Eğitim" olan bakanlık ne yaptı?

Muhasebe ve pazarlama öğretmenliğine müracaat eden bu çocukları kelimenin tam anlamıyla çamura yatırdı, üstüne adeta pislik döktü.

Şok etti...

Aileler de, çevresi de afalladı.

Niye?

Çünkü bu gruptan olup da KPSS puanı yüksek olan öğrencilerden hiçbiri, pazarlama ve muhasebe öğretmenliği bölümü mezunlarını ikiye katlayıp geçse bile mesleğe kabul edilmedi. Kısacası, ÖSYM'nin yaptığı öğretmen yeterlik sınavından çok(yüksek) puan alanlar değil, yeterlikleri daha düşük puanda olanlar öğretmen olarak atandı.

Buyur bu durumun ahlakını, adaletini, haklılığını anlat bakalım.

E, kardeşim, madem sadece bölüm mezunlarını alacaktınız, insanlara neden açık bir dil, doğru bir anlatımla, herkesin anlayacağı biçimde kendi aklınızdan geçen gerçeği söylemiyorsunuz? Neden ailelere masraf ettiriyor, çocukların ders çalışarak zamanını boşu boşuna tükettirip onların umudunu çalıyorsunuz?

İşte size adı "Millî" kendisi "Eğitim"le uğraştığı söylenen bakanlık yönetiminin yarattığı facia...

Şimdi ne olacak bu çocukların aylarca çalışarak hak edip aldıkları yüksek puanlar?

Elde ettikleri KPSS yeterlikleri ne işe yarayacak?

Yetersiz puan alanlara öncelik tanıyan yönetmeliğiniz, anayasanın ve yürürlükteki kanunların hangi maddesine uyuyor?

Bu ayıbı hukuk düzeltebilecek mi bilemiyoruz. Çünkü Türkiye'de hukuk, olmaması gerektiği kadar siyasallaştı. Tıpkı binlerce din görevlilerinin halkın arasında dolaşmasına rağmen hırsızlığın siyasal cezaya kavuşmadığı Türkiye'de Eğitim Bakanlığındaki haksızlıkları hangi Müslüman, hakka dönüştürecek?..

Güya İslam toplumuymuşuz...

Sahi mi?..

Yazarın Diğer Yazıları