Eğer bu ‘İslâmcılık’ ise
Önce şu dehşet-engiz sözleri okuyalım. “İslâmcılık” denen -zamanımızdaki anlamı itibarıyla- ucûbenin en “has” tarifidir:
“İslam bakış açısından Mekke, Medine ve Kudüs’teki mescidlerin harem bölgeleri dışında hiçbir yer özel olarak kutsal değildir. Hadis metin kritiğine göre Efendimiz (sas) hiçbir mekanı yüceltmemiştir. Müslümanlar için yurt ‘Dar’dır, bu da Müslümanların dinlerini, dini hükümleri özgürce yaşayabildikleri, kendilerini sözlü ve kamusal ifade edebildikleri yerdir. Bütün yeryüzü ‘mescid’kılınmıştır, Allah’ın arzıdır. Bölgemizde altüstler yaşanırken mekanı ve üniteleri yeni baştan gözden geçirmekte zaruret var, çünkü herkesin yücelttiği kendi vatanı, onu diğerlerine karşı milliyetçi ve hegemonik fikirlere sevk etmektedir.” (Ali Bulaç, “Vatan”, Zaman, 17 Kasım 2012)
***
Bu zat, “İslâmcılık” üzerine o kadar havaî yazılar yazdı, en sonunda baklayı ağzından çıkardı. Tariften dehşete düştünüz; biliyorum! Kişinin fikrini anlamak için kişiliğini bilmek de gerekir.
Politik manevraları bir tarafa bırakırsak, temel fikirlerinden müstefit olduğum bir “önder” zatı önce “ağlayan” diye yerden yere vurdu, sonra “gülen” diye yüceltti. 2002’de haftalık gazete çıkarırken, “ağlayan” ve “gülen” yazılarını yan yana verdiğim aklıma geliyor. Yazıları, bizzat Haksöz dergisi yöneticilerinden istedim. (İki yazıyı önce onlar yan yana vermişlerdi.) “İslâmcı”, “İslâmcı”nın kurdudur!
Anlattığının ilimle, “Kitap”la alâkası yoktur; PKK “Fikren haklıdır.” demeye getirmek için bunları yazmıştır. Çünkü PKK’ya karşı mücadele verirsen, sen ülkeni, milletini korumuş oluyorsun, bu “milliyetçi anlayış” sınırları içindedir. (Hocası Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın muhakkak bir izahı vardır!)
Sırf “milliyetçiler”le farklı olduğunu göstermek için böyle “tehlikeli” bir tarife girmiştir. İşin felsefesini yapmayacağım. Milliyetçiliğin ne manaya geldiği, zamanımız İslâmcılığının nasıl bir emperyal oyuncak olduğu üzerinde sayfalar dolusu yazmak mümkün. Lüzumu yok. O ve onun gibileri kararlarını vermişler ve ülkeyi, üzerinde yaşayan insanları didikleyecekler, tiftikleyecekler, bir yerlerinden koparıp yer ile yeksan edecekler. Sonunda camiler de gidecek, altında Müslümanlar kalacak; umurlarında değil. Yeter ki, “Türk” yok olsun!
Nasıl olsa yeryüzü bütün Müslümanların! Bir ağaç gölgesi, bir taş kovuğu, bir ibrik de su! Gerisi gerekmez!
“Mekân” ve “üniteler” gözden geçirilmeliymiş. Ne demek istediğini burada yazsam, öfkeleneceksiniz.
“Yurt”, “dar”mış. Zat-ı muhterem ammî Arapçadan fasih Arapçaya geçiş yapmıştır. “Fasih” i ne derece kavramış bilmiyorum! “Dâr” herkesin bildiği anlamıyla “ev” demek. “Yurt” da Türkçede yerine göre “ev” demektir. Ama “vatan” kavramı “yurt” un çok ötesinde...
Kısaca; Türkiye sınırlarından vazgeçsin... Hür olarak İslâmı yaşıyorsa, “vatan” gerekmez. İster ABD gelsin, ister İngiliz, ister İsrail!
Bu köşede “Ateistlerin/sol liberallerin izine basan İslâmcılar” diye boşuna söylemiyorum. Bunların “Allah birdir” dediklerine bile kuşkuyla
bakarım!