Domat var! Hıyar var!
Reis'in adamları, patlıcanı, biberi, domatesi, salatalığı, soğanı, patatesi, ıspanağı nereden toplayıp getiriyorlar da satıyorlar?
Herhâlde seraları, tarlaları bir bir dolaşmıyorlar, üreticiyle irtibat kurmuyorlar. Aracılar var... "Tedarikçi" deniyor.
Hükûmetimiz maalesef kabilecilik zihniyetiyle iş görüyor. Kendi adamlarını mı arayıp buldular yoksa bu işi bilenlerle mi mal alışverişine girdiler? Tercih kriterleri ne? Aracılar/tedarikçiler kimler? Bu ülkenin vatandaşı olarak bu soruyu sormak hakkımız.
Fiyatların iniş ve çıkışları arz-talep ilişkisiyle açıklanır.
Tarımda "Neden arz yetersiz?" sorusunun cevabı verilmeden, iki büyük ilde, apar topar, meydanlara tezgâhlar kuruldu. Karineyle/kotayla yedi çeşit sebze satılmaya başlandı.
Halkın nasıl üç kuruşa muhtaç bırakıldığını "tanzim satış" dedikleri bu meydan tezgâhlarında uzayıp giden kuyruklarda görün! (Evdeşim, önceki gün, bir market zincirinin şubesinden iki adet domates ve iki adet sivri biber alan hanımlara rastladığını söyleyince içimin nasıl cız ettiğini burada anlatamam.)
Reis, iktisatçıyım der, ikide bir...
M. Kemal Atatürk, Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte ilk yaptığı iş halkın geçim meselesine çare aramak olmuş ve İzmir'de, 17 Şubat 1923'te, bir iktisat kongresi toplamıştır. Kongreye yurdun dört bir yanından "halk temsilcileri" katılmıştır.
M. Kemal kongrede yaptığı konuşmayı -akıl vermek, haddimiz değil ama- R. T. Erdoğan, talebeliğinden kalan etkileri şuuraltından silip atsa da, çalışma odasına M. Kemal'in bu iktisat kongresinde yaptığı veciz konuşmayı çerçeveletip assa! (Elbette başta Hz. Peygamber'in "Veda Hutbesi" gözünün önünde olacak.)
M. Kemal halkı esas almıştır. Üç beş başdanışman seçip söyleyin bakalım ne yapalım, dememiştir. Kongrenin açış konuşmasının bir yerinde şunları söyler:
"Sizler, doğrudan doğruya milletimizi temsil eden halk sınıflarının içinden ve onlar tarafından müntahab olarak [seçilerek] geliyorsunuz. Bu itibarla memleketimizin hâlini, ihtiyacını, milletimizin elemlerini ve emellerini yakından ve herkesten daha iyi biliyorsunuz. Sizin söyleyeceğiniz sözler, alınması lüzumunu beyan edeceğimiz tedbirler, halkın lisanından söylenmiş telakki olunur ve bunun için en büyük isabetlere malik olur. Çünkü halkın sesi, hakkın sesidir. / Efendiler; tarih, milletimizin itila [yükselme] ve inhitatı [gerileme] esbabını [sebeplerini] ararken birçok siyasî, askerî, içtimaî sebepler bulmakta ve saymaktadır. Şüphe yok bütün bu sebepler hâdisât-ı içtimaiyede müessirdirler. Bir milletin doğrudan doğruya hayatıyla alakadar olan, o milletin iktisadiyatıdır. Tarihinin ve tecrübenin tespit ettiği bu hakikat bizim millî hayatımızda ve millî tarihimizde tamamen mütecellîdir [görünür]. Hakikaten Türk tarihi tetkik olunursa itila, inhitat esbabının iktisadî mesailden [meselelerden] başka bir şey olmadığı derhal anlaşılır."
Halk basbas bağırdı: Tarım bitti, hayvancılık bitti, cepte para bitti... Aç yatıyoruz aç kalkıyoruz!..
Ama ne yaptılar? Araya din iman kattılar. Suçu hiç üzerlerine almadılar. "Patlıcan teröristleri!" dediler.
Sadece Allah'ın buyruğunu hatırlatırım:
"Kim de bir hata veya günah işler, sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa şüphesiz ağır bir iftira suçunu ve apaçık bir günahı yüklenmiş olur." (Nisa, 4/112).