DİZİ -4- Yunanlılar ve Türkler Lavrion Kampında örgütler ne yapıyor?
Atina''da kaçaklara rastladım. Onların hikâyesini dinliyorum. En son Ârif anlatıyor.
-Ne dedin de ilticanı kabul ettiler?
-Askerî problemlerim var dedim. Kürt olmadığım hâlde Kürt''üm, dedim. Böylece kabul ettiler. Sonra beni Lavrion Kampına getirdiler. Öyle bir kamp ki, baktım belki 70, belki 80 sol örgüt var. Tamamı 600-700 kişi idi. Bir koğuş da bağımsızların koğuşu idi. Kampa girince iki kişi beni bir odaya çekti: "Sen Ankaralı değilsin, kusura bakma, politik de olsan seni aramıza alamayız." dediler. Kampta hemşehriler "örgüt" adı altında toplanmışlar. Aslında örgüt falan da değil. Maksat para koparmak. Abi, "Dev"le başlayan o kadar örgüt var, hepsi adam dövüyorlar, karı satıyorlar. İçlerinde en dürüstleri PKK. PKK''cılar inşaatta çalışıyor, kimsenin karısına kızına bakmıyorlar.
Demek ki, ideolojik temeli kalmayan örgütler işi artık çapulculuğa vurmuşlar. PKK mensupları ise kendi aralarında organizasyonu sağlamışlar, etrafa "kurtarıcı" bir örgüt görüntüsü vermek istiyorlar. Daha sonra Atina''nın Akademia Meydanında bir PKK''lıya rastlamıştım. Onu ileride anlatacağım.
-Başka ne yapıyor örgütler?
-Bir gün kampta bir boykot oldu. Diğer örgütler, kampta tavuklu pilav istiyoruz diye açlık grevine gittiler, PKK ise belli amaçla geldik, yemek için gelmedik diye bunlara karşı çıktı.
-Örgütlere kim yardım ediyordu?
-Yunanistan''daki çeşitli kuruluşlar. Katolik ve Ortodoks kiliseleri de halktan bizim için elbise ve para topluyor. Bir defasında kiliseler 1.600 drahmi yardım yapmıştı. Örgütün bir adamı paranın üzerine yattı.
Maceranın zorunu seçiyorlar
-Sen nasıl barındın aralarında? Bir örgüte falan girdin mi?
-Girmedim. Bir arkadaş bana sol örgüt mensuplarının beni öldüreceğini bildirdi. Ben de kamptan kaçtım. Bir Türk beni Omonya''ya getirdi. Yol iz bilmiyorum. Türkler için bu hayat çok zor. Yunanlılar Türk düşmanlığı yapıyorlar. Bir iş bulmak, dürüst yolda çalışmak mümkün değil. Omonya''ya, Vatis''e düşenler yerde yatıyor, parkta yatıyor.
-Nasıl karın doyuruyordun?
-Çöp tenekelerinden ekmek topluyordum. Burada başka çare yok. Büyük umutlarla gelenlerin hepsi kötü yola düşüyorlar. Bazıları homoseksüellerin isteklerini yerine getiriyor, para alıyor. Kimi pezevenklik yapıyor. Bazısı da ib...liği, pezevenkliği gururuna yediremediği için hırsızlık yapıyor!
Kuşadalı Ârif anlattıkça Coşkun ve Orhan tasdik ediyorlardı.
Coşkun söze giriyor:
-Yunanistan''da kadın nüfus oranı yüzde 55... Erkeklerin körünü, topalını, homoseksüelini çıkarırsan, erkek başına 10 kadın düşüyor. Türklere kadınlar musallat oluyor. Yunan''da kadına saygı yok. Kadın Türk''ten saygı görüyor.
Ârif tekrar sözü alıyor:
-Bir hayat kadınıyla beraberdim. Onun yüzünden içeri düştüm.
-Ne idi suçun?
-Bazı arkadaşlar o kadın hakkında olumsuz şeyler söylüyorlar. Komplo ile cezaevine düşüyorum.
Ârif''le konuşmalarımız ilginç bir seyir takip ediyor. Saatler ilerleyince biranın etkisi geçmiş, Ârif, "Abiciğim seni Allah gönderdi!" sözlerini bırakmış, meselelere daha tahlilci yaklaşmaya başlamıştı. Yine "bitirim" diliyle konuşuyor ve konuları kendi mantığı içinde yorumluyordu. Kaçakların iç dünyasını da aydınlatacak nitelikteki bu yorumlardan şu sonucu çıkarıyoruz. Türkiye''den kaçışın ve Yunanistan''a kapağı atışın bir mecburî melce aramaktan değil, maceranın zorunu seçmekten ileri geliyordu. Aşağıda gelişecek olaylardan okuyucularım da benim bu kanaatime katılacaklardır, sanırım. (...)
Biz Ârif, Coşkun ve Orhan''la Ayıos Konstantinos''ta açık hava kahvehanesinde yaptığımız konuşmayı sürdürüyoruz. Ârif, devam ediyor:
-Hapishanede Turan Çevik''le beraber yattık.
Turan Çevik ismini bazı okuyucularımız hatırlarlar. Hayalî ihracattan yargılandı ve bir aktrisle adı yan yana yazıldı. O sıra Yunanistan''da kokainle yakalandığına dair boy boy resimleri ve haberleri yayınlanmış, magazin basını günlerce onunla meşgul olmuştu.
Ârif''in, Turan Çevik''e karşı bir hıncı vardı. Ârif''in mantığına göre Turan Çevik adı ortaya çıkınca sistem aksıyordu. Onun aklının almadığı, düşünmek istemediği Turan Çevik''le kendisi arasında fark olamayacağı idi. Hatta Turan Çevik''in hapishanede kaldığı "âciz" durumları teferruatlı anlatarak bir bakıma intikam alıyordu!
-Turan Çevik, bir kayısı yüzünden Yunanlılardan dayak yedi. Yanında fedaisi Metin de vardı. Kayısıyı çok seviyormuş, ikinci defa kuyruğa girince bir güzel dövdüler. Turan Çevik, kokainden yakalanmış Türkiye''nin adını lekelemiş bir adam. Onun ismi her gün okunuyordu. Konsolosluk avukat tutmuştu. Gazeteleri her gün geliyordu. Bu imkânları Başkonsolos Gönül Danyaloğlu sağlıyordu. Bu kadın her zaman Turan Çevik''i ziyarete geliyordu. Diğer Türklerin ise içecek sigarası yoktu.
''Türklüğümden nefret ettim''
Burada yine araya giriyorum... Ârif''in bahsettiği durumları konsolosluğa sordum. O konuya sonra gireceğim.
Ârif anlatıyor:
-Bir gün kafam attı. Cezaevindeki Türklerin adına başkonsolosluğa hitaben bir mektup yazdım ve burada yalnız Turan Çevik yatmıyor, dedim. Bu mektup üzerine konsolosluktan, yattığımız Koridallos Cezaevine adamlar geldi. Yine önce Turan Çevik''i çağırdılar. Onunla görüşme bittikten sonra beni çağırdılar. Mahkemelerde Türk mahkûmlar için yardımcı olacaklarını söylediler. Ama hiçbir netice çıkmadı. Yunan avukat, benim davama girdi. On yıl cezam vardı, beş yıla düşürdü. Beş yıllık hapisliğimde Türkiye''nin yanlışları yüzünden ülkemden ve Türklüğümden nefret ettim.
Ârif, bunları söylerken içine düştüğü çaresizliğe bir sebep arıyordu. Kendisince çıkış yolunu "küfür"de bulmuştu. Her küfür edişte bir rahatlık duyuyordu. Nefret duygularını dışa vurmaya başladığı an göz bebeği büyüyor, ağzı tükürecekmiş gibi büzülüyor ve dudaklarından nefret kalıp hâlinde dökülüyordu. Mimiklerine el kol hareketleri ile destek veriyor, sık sık sigarasını ısırıyordu.
Aklıma geliyor... Ârif de Hristiyan olmuş muydu?
-Sana Hristiyanlık teklif ettiler mi Ârif?
-Hristiyanlığı kabul edip vaftiz oldum. Aç mı kalayım?
Tekrar hapishane hayatına dönüyoruz...
-Beni Trikala Hapishanesine nakletmişlerdi. 10-15 kadar Türk''tük. Bir gün Selanik Türk Konsolosluğundan üç kişi bizleri ziyarete geldi. Hepimizi tek tek çağırdılar. Bütün Türk mahkûmlar ülkelerine dönmek için yardım bekliyorlardı. Benim cezam bittiği için önce beni kandırdılar. Bana: "Gel, Türkiye''ye dön. Bak bu kadar çile çekmişsin, ceza yemişsin. Sana yardımcı olacağız." dediler.
[Türkiye''ye gidiyor. Sarıkamış''ta askerlik yaparken yine kaçıyor.]
-Bölük komutanı beni askerliğe elverişli değil diye psikiyatriye sevk etti. Çürüğe çıkarmaları gerekirdi. Çürüğe çıkarılmayınca yine kaçtım. Benim durumumda bir Ömer Işık vardı, İsviçre''den iade edilmiş. Yirmi sene ceza kestiler. Psikolojik problemleri olduğu hâlde içeri attılar.
-Tekrar nasıl kaçtın?
-Aynı yollardan yine Atina''ya geldim. Kürt olduğumu söyledim!
YARIN: Kaçakları organize edenler var...