'Diyarbakır sendromu' nedir biliyor musunuz?
Malatya''da bir esnaf Ahmet Davutoğlu''na sormuş: "Sizi yüzde 49,5 ile başbakan seçtik. Bu yüzde 49,5 oy sizin oyunuz mu, Tayyip Erdoğan''ın oyu mu?"
A. Davutoğlu''nun cevabı: "Milletin bize verdiği oy. Tabiî bizim oyumuz. O yüzde 49,5 oyla seçilen başbakanı, o Tayyip Erdoğan ve etrafındaki çete… Ben yüzde 49,5 ile bıraktım, şu anda kaç? Yüzde 25. Geriye kalan yüzde 25 nereye gitti?"
Kastedilen dönem 2015.
R. T. Erdoğan 2014''te yüzde 51,79 oyla cumhurbaşkanı seçildi. Parti başkanlığını Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu''na bıraktı. Hâliyle A. Davutoğlu başbakan oldu.
7 Haziran 2015 genel seçimlerinde AK Parti Meclis çokluğunu kaybetti. Oy oranı: %40,9. Milletvekili sayısı: 258. Ak Parti 276''yı bulamadığı için koalisyon arayışlarına girişildi. Diğer partilerle görüşmeler bile bile tıkandı. Maksat erken seçime gitmekti. "Cumhurbaşkanı" sıfatını taşıyan R. T. Erdoğan, yine bütün hesapları Ak Parti üzerinden yapıyordu. Erken seçim kararı almayı planladığını 21 Ağustos''ta açıkladı. Yüksek Seçim Kurulu da 90 günlük süreyi 30 gün kısalttı.
7 Haziran 2014 seçim kararı 22 Ocak 2015 tarihinde ilân edilmişti. R. T. Erdoğan, "tarafsızlık" sıfatı olmasına rağmen cumhurbaşkanlığının da imkânlarını kullanarak çeşitli vesilelerle meydanlara indi, elinde Kur''ân, partisine oy toplamak için koşturdu. O kadar çok konuşturdu ki, sesi kısıldı.
1 Kasım 2015 seçimlerinde pek meydanlara inmedi. Halk istikrar aradığı için bir partinin iktidar olmasını istemesinin yanında, R. T. Erdoğan''ın meydanlarda pek görünmemesinin de oy artışında büyük payı vardı. Onun için Ahmet Davutoğlu, "Ben tek başıma iktidara geldim." demesin. Ona haksızlık oldu mu? Oldu. R. T. Erdoğan, "Parti başkanlığını da bırak, başbakanlığı da..." dedi.
Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı süresi bitince, Ak Parti''nin başına geçeceğini hesap etmişti. R. T. Erdoğan, onun da önünü kesti. A. Gül''ün hanımı Hayrunnisa Gül''ün "Asıl intifadayı ben başlatacağım!" çıkışı siyasî literatüre bu dönemde girdi. Gül ailesi kendilerine atılan çelmeye çok içerlemişti. Hâlbuki R. T. Erdoğan''ı genel başkanlığa taşıyan asıl güç Abdullah Gül''dü. Necmettin Erbakan''a bayrak açıp Fazilet Partisi''nden genel başkanlığa aday olan ve Erbakan''ın desteklediği Recai Kutan karşısında az farkla kaybeden Abdullah Gül''dü. Yeni parti arayışında A. Gül''ün az farkla kaybetmesinin büyük rolü vardı. "Yenilikçiler"e ön açmış, cesaret vermişti. Ak Parti''yi birlikte kurdular. O dönem herkes yerini bildi, kimse kimseye çelme takmadı. Birlik görüntüsüyle sağlanan yüksek motivasyon Ak Parti''yi iktidara taşıdı.
Abdullah Gül, aşırı ihtiyatı yüzünden bir köşede kaldı.
Ahmet Davutoğlu, kendisine git denilmesini kabullenemedi. Yeni bir parti kurdu, "Altılı Masa"da yer tuttu. Memleket için mi yoksa intikam için mi siyasette? Bilemiyorum!
Ahmet Davutoğlu yine Diyarbakır''daydı. "HDP sözcüsü Ahmet Davutoğlu" başlıklı bir yazının girişini vereceğim: "Davutoğlu, Diyarbakır''da ''Kürt Meselesi Çalıştayı'' düzenledi. Çalıştay sonunda 10 maddelik "model metni açıklandı. Aynı konuda, HDP veya PKK bir model metin hazırlasa, ortaya benzeri bir metin çıkardı!" (Rifat Serdaroğlu)
Bazı siyasîlerimiz Diyarbakır''ı zımnen başka bir ülkenin "başşehir"i ilân ettiler.
"Stockholm sendromu"nu biliyor musunuz? Tıpta yerini bulmuştur. Gerçek hayatla bağlantılı tarifi şöyle:
Rehinenin kendisini esir alan kişiye, hissî anlamda sempati ve empati oluşturması... Psikiyatr Nils Bejerot (1921-1988) tarafından adlandırılan sendrom, ismini 1973 yılında İsveç''in başşehri Stockholm''de yaşanan bir olaydan almıştır. Banka soyguncusunun altı gün rehin tuttuğu bir kadın, soyguncuya hissen bağlanır. Serbest kaldığında soyguncuyu savunduğu gibi, nişanlısını terk eder, kendisini rehin alan hapisteki banka soyguncusunun yolunu gözler.
Bazı siyasîlerimiz Diyarbakır''a gidince etnikçilik histerisine tutuluyorlar, akıllarını bir başka dünyaya göçürtüyorlar.
Bu bir hastalık. Başka izahı olamaz. Buna "Diyarbakır sendromu" demeyeceğiz de ne diyeceğiz?!