Diyanet’in ırkçılığı
Şimdi üzerine gidilmesi gereken mesele ırkçılık mı? Parti fetvacısı Hayrettin Karaman durup dururken, bir maksat için olsa gerek ırk meselesine girdi. Parti fetvacısına destek için herhâlde, önceki gün camilerde Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez “ırkçılık” üzerine hutbe okuttu.
Türkiye’de “milliyetçilik”, “ırkçılık” deyince hemen anlayın. Bunlar yine Türklere yükleneceklerdir.
Kim ırkçıysa Allah belâsını versin! Bu kadar açık söylüyorum. Ya “Irçılığı”, “milliyetçiliği” dillerine dolayanlar acaba şuuraltında Türklere, Türk milliyetçilerine karşı bir husumetleri olmadığını söyleyebilirler mi? “Türklerle hesabımız varsa Allah belâmızı versin!” diyebilecekler mi?
Sağ ayaklarını kaldırırlar yine derler! Bunlarda din iman aramayın!
Hayrettin Karaman’ın talebesi bir Diyanet bürokratından gelen mektubu sizinle paylaşmak istiyorum:
“Öncelikle, yüce Mevlâ’nın selâmı üzerinize olsun. Siz de takılmışsınız, H. Karaman’ın Babanzade [Ahmet Naim] iktibasına. Ne oldu da böyle bir konuya girdi, anlamadım. Böyle bir ortam mı var? Irkçılık, adam ezme, yok etme, hor görme, otobüse bindirmeme, işe veya belli kademelere atanmaya izin vermeme ya da şahsen belli gettosunda, banliyösünde oturma mecburiyeti ya da en kötü işlerde çalıştırılma... saymakla bitmez.
Arslan Bey, H. Karaman, Yüksek İslam Enstitüsü’nde bizim hocamızdı. Son yıllardaki durumu, o günlere benzemiyor. Şimdi, artık kendisini ciddiye almıyoruz, muhtemelen yaşlılığa bağlı rahatsızlıkları, kontrol edilemez hâle gelmiş. (...) Türklük, birilerine batıyor, ama şunu bilmeli ki kurşunu yiyen, her şeyini toprağa veren Türk oğlu Türk’tür. Harpten, cepheden kaçan bu adamlar ve nesilleri, elbette, fitne, fesat çıkaracaktır. H. Karaman, geçmişte Enstitü’de korkakça yaşamış ve davranmış birisi idi. Ülkücüler olmasa idi, okula bile giremezdi. Çıkıp boykotçuların karşısına tek kelime edemedi. Ama, Diyanet’in sırtından inmedi, bedava haclar, Diyanet Vakfı imkânları, İSAM’ı keyfî kullanmalar, faizsiz bankaların danışmanlığı, Allah bilir Ziraat’in faizsizine de müracaat etmiş ya da çabalamıştır.
Şimdi, o imkânlar, kendisine şifa diletmeyecek duruma getirmiştir...
Ankara da camilerde, ırkçılıkla ilgili hutbe okundu. Herkes gibi ben de şaşırdım. Her sözün bir ortamı vardır, eski tabirle ” lî külli makaminmakallî külli dehrin ricâl “ [” Her makamda söylenebilecek bir söz her devrin de kendince adamları var. “] Çerçevesi olmayan söz olmaz. Ne oldu da böyle bir hutbe okundu? Kim kime ne yaptı? Araştırdım, bir şey yok. E, peki bu hutbe neyin nesi?”
Çorum’dan da aramışlardı beni. 1970’li yıllarda, Hayrettin Karaman’ın kardeşi merhum Salahattin Karaman Ülkü Bir yöneticisiymiş. Hayrettin Karaman memleketine geldikçe Ülkü Bir’e uğrar sohbet edermiş.
Particilik ve yandaşcılık insanın gözünü perdelemeye görsün.
Daha yazacağız. Yarın farklı bir Türkiye’ye gözümüzü açabiliriz. “İnşallah!” diyelim.
Allah Türk düşmanlarını Kahhâr ismiyle kahretsin!