Diplomaside "çöpe atmak" diye bir tepki olmaz!
Bu hafta Türkiye Cumhuriyeti'nin, dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir mektup aldığı ortaya çıktı. Evet, dünya tarihine baktığımızda diplomaside böyle bir üslup içeren herhangi bir mektup yok. Savaş ilanlarında dahi daha kibar ve saygılı bir dil kullanılmış. Böylesine azar, tehdit, küçümseme içeren bir üslup tercih edilmemiş.
2012'de, Obama'nın beysbol sopalı fotoğrafının bile üzerinde bir saygısızlık...
Üstelik mektupla!
Bu saygısızlığın mektupla yapılmasının elbet bir sebebi vardı. Yeri geldiğinde, sıkışıldığında kullanmak için bu sözler telefon görüşmesinde sarf edilmedi. Nitekim sıkışınca kullanıldı da.
Yani zırdeli de olsa ABD Başkanı Trump, bu hareketi, ileriyi düşünmeden yapmamıştı. O yüzden meseleyi Trump'ın şahsi dengesizliklerine indirgemeden, daha geniş incelemek gerekiyor.
Bu açıdan da öncelikle sorulması gereken şu:
Dış politikada bu noktaya nasıl geldik?
Avrupa'da, Macaristan hariç, lehimize duruş sergileyen veyahut en azından Türkiye ile ilişkilerini korumak maksatlı çekimser kalmayı tercih eden ülke yok.
Asya'da, Afrika'da hiç ummadığımız devletler Türkiye'ye sırt çevirebilecek kadar rahat, Türkiye ile ilişkilerinin kötüleşmesi hususunda umursamaz.
Keza ABD… 'Askerlerinin kafasına çuval geçirdik sesi çıkmadı, şimdi mi çıkacak?' diyor belki de ondan bu saygısız tavırlardaki rahatlık.
Devletler kayıt tutar ve yapılanı unutmaz. Tüm tarihlerini kapsayan, geniş bir hafızaları olur.
İki güzel sözle dost ülke olmaz devletler.
Cumhurbaşkanı, mektubu "gündemimiz olarak görmediğini" söyledi.
"Karşılıklı sevgi ve saygımız, bunu gündemimizde tutmamıza müsaade etmiyor" dedi.
Hangi karşılıklılık?
Mektubu çöpe attıklarını söylemişlerdi. Herhalde, okumadan atmışlar!
Sevgiyi de geçtim, ABD'nin bize zerre saygı duymadığı apaçık ortada.
Öte yandan, milletlerarası ilişkide "çöpe atmak" diye bir usul yok.
Türkiye'yi aşağılayan bu mektuba gereken yanıt verilmedi. Mektupta yazan sözler adeta yutuldu.
Biz Trump'ın "Don't be a fool" yani Türkçesi "Aptallık/Budalalık etme" sözlerini yutunca ne oldu peki?
Brüksel'de düzenlenen AB Hükümet ve Devlet Başkanları liderler zirvesinde konuşan Fransa Cumhurbaşkanı Macron da, Türkiye'nin Suriye harekâtını "aptallık" olarak nitelendirdi.
Bu işler beşerî ilişkilerde de böyledir, devlet ilişkilerinde de böyledir. İtibarınızı kaybederseniz, karşılaşacağınız üslup bu olur.
Üstelik mektubun tek ayıbı üslubu da değildi. Trump, mektupta terör örgütü PYD'nin yöneticilerinden Ferhad Abdi Şahin'e "General Mazlum" diyor ve Erdoğan'ı onunla ateşkes yapmaya davet ediyor. Nitekim, Cuma günü gerçekleşen görüşmelerde ABD tarafı, görüşme boyunca PYD/PKK ile irtibat halinde olduğunu kendi açıkladı.
Bu belki de mektuptaki üsluptan bile büyük bir ayıptı ama onu da sineye çektik.
Cumhurbaşkanı "vakti zamanı geldiğinde gereken yapılacaktır" dedi.
Neyi bekliyoruz?
O vakit, ne zaman gelecek?
Ben söyleyeyim…
Hiçbir zaman.
Yapılanlara tepkimizi zamanında göstermediğimiz için bugün bu muamele ile karşılaşıyoruz zaten.
Biz tepkisiz kaldığımız için, Trump, Türkiye ile 'anlaşma' yaptıkları gün dahi, yaptığı açıklamada "sevgisini sertlikle göstermeseydi sonuç alınamayacağını" söyleyecek kadar pişkin bir tavır takınabildi.
Türkiye'nin dış politikadaki hatalarının üzerine bir de kendisine yapılan saygısızlıklara karşı sessizliği eklenince hem makul devlet imajımızı hem de saygınlığımızı yitirdik.
Ancak görünen o ki akıllanmamışız.
Biz, itibarın bin odalık saraylarla, altın varaklı koltuklarla, binlerce araç, onlarca uçak ve 'ejderha meyveli smoothie'lerle kazanıldığını sandıkça; -ne yazık ki- onlar bizim itibarın üzerinde tepinmeye devam edecek!