Din düşmanlığına kimler yol açıyor?
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, kimsenin camiye gidemediği bir zamanda, numunelik cuma namazı kıldı ve hutbesinde cinsî sapıklardan girdi, zinacılardan çıktı.
Burada daha önce Prof. Dr. Ali Erbaş'ın "ilim adamı" sıfatıyla yazdığı 1998'deki bir makalesinden hareketle Peygamber Efendimizin Necran Hristiyanlarıyla diyaloğunu vermiştim. Şu kadarını söyleyeyim... Hz. Peygamber'le görüşen Necran Hristiyanları ibadet etmek istediler. Hz. Peygamber, "Bu mescitte ibadetinizi yapabilirsiniz." dedi. Konuşmayı kesmedi, onları kovmadı; gönül kazanmak, "İslâm"ın, adı üstünde "barış" dini olduğunu ihsas etmek istedi.
("Mescit" deyince... Hususiyetle "mescid" yazmak istiyorlar. Arapçasına göre öyle yazılır ama "mescit" Türkçeye yerleşmiştir. Kelime sonunda d sesi çıkmaz, t sesi çıkar. Yine "... camisi" yerine, "... camii" yazılıp söyleniyor. İlla ayın sesi hissettirilecek. Ama Türkçede gırtlaktan çıkan ayın ve gayın sesleri de işaretleri de yok. Türkçemizi karıştırıyoruz.)
Ankara Barosu Ali Erbaş'a karşı zehir zemberek bir bildiri yayınladı. Hedefe "İslâm"ı koydu desem yeridir.
Ali Erbaş durup dururken sapkınları hutbe konusu yapmadı. Dünyayı dolaşan virüsle güya sapkınlar arasında bağlantı kuracak. Depremlerde de "Siz saparsanız Allah başınıza depremi belâ eder." dediler. Ali Bey hutbesinde "sebep"e de işaret ediyor:
"Ey insanlar! İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir bunun hikmeti. Yılda yüzbinlerce insan gayri meşru ve nikahsız hayatın İslami literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HIV virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim."
Meseleye nasıl gireceğini bilmesi gereken Diyanet İşleri Başkanı, sonradan edinilen sapkınlarının doğuştan geldiğini de dikkate almadan konuşmuştur. Derdi veren de dermanı veren de Hak Teâlâ'dır.
Doğrudan saldırıya doğrudan saldırı gelir. Karşılıklı anlama, düşünme, ıslah etme gibi fikirler göz ardı edilir. Doğrudan saldırıda cephe doğrudan İslâma açılıyor.
Ankara Bürosu, lüzumsuz, yersiz, satır aralarında Ali Erbaş'ın çıkışını bahane ederek İslâma taş atıyor:
"Şaşkınlığımız; sesi çağlar öncesinden gelen bu şahsın, bir devlet kurumunun başında oturup söylemini kutsal sayılan değerler üzerine inşa ederek halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmesindeki kan kokan cüreti sebebiyledir. Aldığımız ibretse, anılan şahsın içinde bulunduğu takvim yılında yaşamasına rağmen bundan sekiz-dokuz nesil önceki büyükleriyle aynı zihinsel ve dogmatik sınırlara sahip olmak için insan onuruna karşı gösterdiği büyük direnişten kaynaklanmaktadır."
Ankara Barosu yönetimi, "Sesi çağlar öncesinden gelen bu şahsı..." derken neyi kastettiğini açık belirtmelidir. Bizim anladığımız bu satırlarla "İslâm" düşmanlığı sergilenmektedir. Ali Erbaş eğer Kur'ân-ı Kerîm'e uygun konuşsaydı, başka izahlar getirirdi. İlmî çalışmalarda bunlar vardır. Kendisini de bilmesi gerekir. Ve Ankara Barosu ve benzer zihniyeti dahi düşündürürdü.
Ne yazık ki, yine "bizler" ve "onlar"a döndük. Ali Erbaş'a, Ak Parti'nin adamlarının destek mesajları geliyor.
Hutbede okuyacak başka konu mu bulamadınız Ali Bey! Kendi dünyanız içine hapsoluyorsunuz, dışarıyı görmüyorsunuz.