Dilin tasfiyesi eğitimin tasfiyesi...
Saray, eğitimde ve kültürde köklü reforma gidecekmiş. Neşter mi vuracaklar balta mı? Yakında göreceğiz.
Sağlam dil olmadan hiçbir şey yapamayacaklarının altını bir daha çizeyim.
Aklına esen kelime uyduruyor.
"Muvazi" kelimesini aradınız değil mi? "Koşut" yazar.
"Neşide" kelimesini aradınız... "Koşuk, şiir" karşılığı verilir. Yine "şiir"i eklemiş de ne dediğini anlıyorsunuz.
Şiir deyince... "Mısra" aklınıza geliyor. Hepimiz "mısra"yı biliriz. Bu kelime Arapçadan dilimize girmiştir. Bir karşılık bulalım, demişler, "dize"yi uydurmuşlar. Dizmekten "dize". "Diz-" fiil kökü. "-e, -a" fiilden isim yapan ek olması lâzım. Var mı Türkçede?!
İsimden isim yapma eki olarak sık kullanılan "-sal, -sel" eki fecaatin ötesinde... Fiilden isim yapma eki değil; ama, "gör-" fiil köküne ekleyip "görsel" diyebiliyoruz!
Uydurulmuşlar yanında devrini tamamlamış eski Türkçenin birçok kelimesi öyle boca edilmiş ki, artık "Yaşayan Türkçemiz bu." demeye gelir olduk. Biz, Türkçemiz için yine "gerçekleri" yazacağız.
Vahim olan nedir biliyor musunuz? Hususiyetle Arapçadan ve Farsçadan dilimize girmiş, kullanıla kullanıla yerini bulmuş, bizim olmuş; hatta Arapçadaki, Farsçadaki yerinden ayrı bir mana kazanmış kelimeleri kaldırıp atmak istedik. Maalesef, "İslâmî hassasiyet"ten uzak bir dönemde, -buna sebep olanlar da yine "İslâm" diye orta çıkanların abuk sabukluklarıdır- Arapça ve Farsçadan girmiş kelimeleri dilimizden silmek için, çalakalem kelime uydurdular.
"İslâmcılarımız" bu kötü niyetlilerin tuzağına düşmüşlerdir. Artık uydurulan kelimeleri kullanmak "statü" meselesi görüldüğü için, "Türk" deyince, midesi kalkanların daha çok geçmişten bu yana devam eden kültür bağımızı kesintiye uğratmak için "arı Türkçe" dedikleri belli maksada matuf kullanılan kelimelere pek itibar ederler ve bile bile aldanırlar.
Önce şu satırları okuyalım:
"Bazı muharrirler Şinasi-Kemal mektebinin mücedditlik kavgasını tekrar meydana çıkararak, can çekişen edebiyata yeni bir hayat nefh edebileceğiz sandılar. Sadelik derdi bunlarda ifratı bulmuştu. Bunlar lisanı, Arap'tan, Acem'den kurtarmak istiyorlar ve bütün Sâmî ve İranî kelimeleri kovmak için azîm bir gayret sarf ediyorlardı. Bunlar sadelik taraftarlarıdır."
Yukarıdaki satırlar 1912'de yazılmıştır. Yazan Paul Risal. Fransız. Necip Âsım'ın da "tasfiyeci" olarak adının geçtiği uzun makale tercüme edilerek Türk Yurdu'nda yayınlanmıştır. (Türkiye'de Türkolojinin kurucusu kabul edilen Necip Âsım (Yazıksız) yine Türk Yurdu'nda, Risal'e cevap verir:
"Tasfiye, yani herhangi bir dili diğer dillerden aldığı kelimelerden temizleme fennen imkânsızdır. Türkçede dâhil olan yalnız Arap ve Acem kelimeleri değildir, birçok Rum, Latin, Slav, Macar vesaire kelimeleri de vardır. Fakat bu sonrakilerin sahipleri olan Rumlar, İtalyanlar, Slavlar 'Bizden aldığınız kelimelerin şeklini bozuyor, manasını değiştiriyorsunuz, bunları şöyle yazmalı, böyle anlamalı!' demiyorlar. İşte o münasebetle o kelimeleri Türkçemiz tamamıyla benimsemiş, yani temessül etmiştir. Arapça ve Farisîden aldığımız birçok kelimeleri de benimsemiş, dilimize mal etmişiz; onları da aldığımız gibi, artık aslına, doğrusuna bakmaksızın, kullanmakta devam eylemeliyiz..."
Bu dert sanmayın ki, Cumhuriyet dönemine ait... Her zaman yazarım, cumhuriyet döneminde ne varsa, başlangıcı padişahlık dönemindedir.
(Not: Ankara sokakları, bir ilçe belediyesince, Cumhuriyetin 97. yılını kutlama adına M. Kemal'in kalpaklı resmi üzerine "Kula kulluktan kurtulduk" yazılı afişlerle donatılmış. Bu ifade tarihimizi silmedir. CHP Genel Merkezi'nin müdahale edeceğini umuyorum.)