Dilimizin hâli kendimizin hâli
Dili olmayanın fikri olmaz. Kendinizi neyle anlatacaksınız? İşaretle mi?
Millî Eğitim Bakanlığı’nın 10 bin sayfa tutan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” epey tartışıldı. Bakmayın siz Millî Eğitim Bakanı’nın “Modeli görücüye çıkardık. Size bir hafta mühlet. Tenkitlerinizi bildirin...” mealinde söz etmesine... Bildiklerini okuyacaklardır. Ta 2013 yılından bu buna hazırlanıyorlarmış. Modelin temeli bütün mektepleri imam-hatip formatına sokmak. Ve imam hatipleştirme 4 yaşından başlıyor.
Her fırsatta yazdım... Çokluğun dini neyse okullarda o okutulur. İnsanlarımız dinleri hakkında bilgi sahibi olmalılar. Çünkü, her adımlarında dinin gerekleriyle karşılaşacaklardır. Bilmezlerse, tarikat/cemaat tuzağına da düşerler, hayatın içinde kaybolup giderler.
“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”nin muhtevasının tartışılması ayrı. Bunu herkes yazıyor, söylüyor. Esas olan, kullanılan dildir. Dilin varsa fikrin vardır. Fikir için seçilen kelime, kurulan cümle esastır.
Millî Eğitim nasıl çöker?!
10 Aralık 2014 günü bu köşede “Eski-yeni Türkçe” başlığıyla çıkan yazımdan iki paragraf aktaracağım. Bu iki paragraf size eğitimizin hâlini, dilimizin çürümüşlüğünü de anlatıyor:
“Kültürümüzde bir dönemi var sayıp bir dönemi yok sayamayız. Her iktidar değişikliğinde önce Millî Eğitim’e el atılır. Hiçbir zaman da köklü değişikliğe gidilemez; ideolojinin bataklığında tepelenilip durulur. İlmî mutalar hak getire! İşte zamanımız: Millî Eğitim’in nasıl çöktüğü ortada. Her şey imam hatibe endeksli. Neredeyse bütün müspet ilimlere dayalı derslerin kitaplarını imam hatip yetiştirir gibi yazdıracaklar.
Daha önceki hükûmetin Millî Eğitim Bakanı’nın saplantısı ise başkaydı: DSP-MHP-ANAP koalisyonu zamanında (1999-2002), Millî Eğitim DSP’li Metin Bostancıoğlu’na teslim edilmişti. M. Bostancıoğlu’nun ilk yaptığı iş ders kitaplarının üzerinde oynamak oldu. Yayıncıların devrin Talim Terbiye Kurulu’ndan çektiklerine bizzat şahit oldum. Yayınevlerine ‘uydurukça’ kelime listeleri gönderiliyordu. Öyle bir saçmalık ki, hangi kelimenin nasıl kullanılacağı anlatılırken bile itiraz ettikleri kelimeleri kullanıyorlardı. (Mecburdular ve başka türlü isteklerini anlatamazlardı.)”
Dilini eriten kendisi olamaz!
Dilini eriten, kimliğini de eritir; kendisi olamaz.
Arada hatırlatırım... Prof. Dr. Özcan Başkan, Türk Dilini Tetkik Cemiyeti’nin (Şimdiki TDK) kuruluşunun bir yıldönümünde “Alternatif dil bayramı”nda bir konuşma yapmıştı. Ben de İstanbul-Beyoğlu’da bir tiyatro salonunda düzenlenen toplantıya Prof. Dr. Özcan Başkan konuşurken girmiştim. Merhum hoca konuşmasının sonunda: “Neden Türkçüler, milliyetçiler dilin arılaştırılmasına sahip çıkmıyorlar, anlamıyorum.” mealinde sözler etmişti.
(Ara not: İngiliz Dili ve Edebiyatı sahasının ünlü hocası Prof. Dr. Özcan Başkan (1929-1997), bölücülüğe kesin tavırlıdır ve bunu delilleriyle gösterir. Bu köşede “Bask ve İrlanda modelleri Türkiye'ye uymaz” başlıklı yazısından hareketle aynı başlıkla bölücü/yıkıcıların örnek gösterdikleri Bask ve İrlanda modellerinin bize uymayacağını derin bir vukufla anlatır. Dört gün yazdım. 29 Aralık 2020-1 Ocak 2021)
Uydurma hastalığı
Dil deyince... Önceki gün gelen bir mektubu vereceğim:
“Arslan bey, Kars’taki Alman köyleri hakkında gazetemizde çıkan haberde rahatsızlık duyarak okuduğum bir cümleyi dikkatinize ve yorumlarınıza sunmak istiyorum.
‘Sonrasında Almanlar çevre köylere de yayılım gösteriyor ve Paşaçayırı Köyü’nü kuruyorlar.’
Bu sonrasında veya öncesinde lafı ‘moda’ oldu! Bizlere Türkçe ve dilbilgisi derslerimizde …dan önce, veya …dan sonra şeklinde öğretilmişti.
Bahsettiğim cümlede bir de ‘... yayılım gösteriyor’ tabiri eklenmiş ki tadından yenmiyor…!
Hani, ‘saldırıyor dördü beşi…’ dönemi var da, şimdi merkezde Türklük ve Türkçe var ve 360 derece çevremizden saldırılıyor… Bu ahval ve şerait altında dahi, bahtı kara maderini kurtaracak ikinci Atatürk bekleniyor…!
Tanrı sabır versin, yüreğinize, kaleminize güç versin…!
Selam ve saygılarımla.” Vecihi Acun / İnş. Y. Müh., ODTÜ 1972)
Maalesef “yayalım gösterme” türü, -ım/-im, -um/-üm ekli lüzumsuz kelime çok fazla kullanılıyor
Bir başka örnek vereceğim... Vikipedi’den aldım. Güney Afrikalı lider Nelson Mandela’ya Atatürk Uluslararası Barış Ödülü’nü vermek istemiştik. Vikipedi’de “12 Mayıs 1992’de İnsan hakları aksatımları nedeniyle geri çevirdi.” diye yazıyor. (Ödülü sonra kabul etti.)
Cümle şöyle kurulması gerekir: “İnsan hakları ihlalleri yüzünden reddetti.”
“Geri çevirme” başka; adam reddetmiş. “Neden” soru zarfı yerine, bu cümlede yine Türkçe olan “yüzünden” kelimesi kullanılmalıydı.
“Aksatım”dan bahsediliyor. İnsan hakları aksatılmıyor, ihlal ediliyor. “İhlâl: Bozma, sakatlama, halel getirme...” (Kubbealtı Lügati)
Ne yazık ki uydurma hastalığı bizi bîzar ediyor!