Denktaş’ı uğurlarken...

Rauf Denktaşlar kolay yetişmiyor. Tarihte ender görülen bir mücadele adamını yitirdik.
Annan Planını, Ak Parti Hükûmetiyle kapışma pahasına, Ada’da seçimleri karşındaki insanların kazanacağını bile bile kesin bir dille reddetti. Tecrübeli politikacı ne dediyse o çıkmıştır. Şimdi Annan’ın aklına uyan Ak Parti Hükûmeti de Denktaş’ın çizgisine geldi, Ada halkı da...
Denktaş’la iki defa, cumhurbaşkanlığı binasında röportaj yapmıştım. Birer tarihî vesika olan bu röportajları “Tarihe Düşülen Notlar” serisi içinde vereceğim... Bir bahsettiği mesele var ki herkesin bilmesi gerekir ve Rumlarla masaya otururken o mesele aklın bir köşesinde durmalıdır.
Nedir o mesele?
Akridas Planı...
Denktaş’la son görüşenlerden olan Cumhuriyet gazetesinin temsilcisine de son vasiyeti olarak aynı şeyleri söylemiş: “Herkes Akridas Planını okusun.”
Ada’da Türkler ani bir saldırıyla yok edilecek ve Kıbrıs Yunanistan’a bağlanacaktır. Bu plan her yerde vardır. Bulup okursunuz. Ama “Yok artık bu kadarı!..” demeyin... Tarihte örnekleri çoktur bunun.
Denktaş’ın son sözleri Ada’da ne yapılmak istendiğini ve bizim ne yapmamız gerektiğini çok veciz ortaya koyuyor:
“Benim, Annan Planı’na ‘evet’ dememi isteyenler Türk-Yunan dengesinin, Yunanistan lehine bozulacağını, Türkiye’yi adadan çıkaracağını, kâğıt üzerinde bir garanti bıraktığını bilmektedirler. Bu plana Kıbrıs Türk halkı tarafından ‘evet’ dendiği için ABD Dışişleri Bakanlığı Koordinatörü Thomas Weston, BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Alvaro de Soto ve diğerleri ‘bundan sonra bağımsızlık, egemenlik istenemez’ diyerek insanımıza büyük bir kalleşlik yaptıklarını da görmezlikten geliyorlar. Malk-mülk meselesinin bireyler arası davalarla ve kavgalarla Kıbrıs’ta barışa değil, kavgalara yol açacağını da görmezden geliyorlar. Benim, böyle bir plana ‘evet’ demem, halkımızın egemenlikten ve bağımsızlıktan vazgeçmesini, ayrıca Kıbrıs’ın Türkiye’den koparak, Yunanistan’a bağlanmasını onaylamam demektir. Girit misali, Türklüğün adadan yok olmasını kabul etmemdir. Bunu yapamazdım. Papadopulos ve hükümeti 2005 yılını EOKA yılı ilan edebiliyor, 21 bin EOKA mensubuna madalya dağıtabiliyorsa ve EOKA’nın bölünmüş bir Kıbrıs için değil, bütün bir Kıbrıs için mücadele verdiğini söylüyorsa, yapılması gereken bunlar üzerinde durmaktır. Dolayısıyla, AB normları dışına çıkan bir idareyi dünyaya teşhir edeceklerine, hâlâ ‘fırsat kaçırıldı’ diyerek beni suçlayanlara son sözüm, Kıbrıs meselesini, Rum-Yunan siyasetini değerlendirmeden halletme yanlışlığı içinde olduklarıdır. Ve tarih bir gün gerçekleri yazacaktır.” (Reşat Akar, “Denktaş’ın Vasiyeti 1”, Cumhuriyet, 15 Ocak 2012)
Kıbrıs davasının özeti bu sözlerdir. Geç Annan’ı, gerçeğe gel!

***


Denktaş, 1985’te bir trafik kazasında vefat eden büyük oğlu Raif Denktaş’ın yanına gömülmek istiyordu. Bunu da yakınlarına söylemişti. Ancak aile meclisi, bir anıt mezarda karar kıldı ve meydanda gömülmesini uygun gördü.
Alparslan Türkeş için de anıt mezar sayılabilecek alan ayrılmıştı. 1997’de Ankara’da cenaze törenini baştan sona takip etmiştim. Herkesin hafızasında... (Alparslan Türkeş ve Liderlik kitabım uzun zamandır bulunmuyordu. Yeni baskısı çıktı... Her şey orada yazılı.) Muazzam bir kalabalık... 7 Nisan’da çok soğuk bir hava ve mübalağasız bir milyon kişi sokaklarda... Ankara’da öyle bir tören önce de görülmedi, sonra da... O günün heyecanı içinde milletin bu sevgisiyle orantılı bir anıt mezar gerek diye düşünebiliyor insan ama tevazu hiç kimseye kaybettirmez ve mezarın büyüğü, küçüğü yoktur. Her şey üç arşın kefenle bitiyor. Mezar yerini bilelim yeter. Dua her yerden gönderilir. Rauf Denktaş, Türklük için yaşadı. Türklerin bağımsızlığından, hürriyetinden asla taviz vermedi, asla zikzak çizmedi ve herkesin kalbinde ayrı bir yer tuttu. Dava adamlığının bütün gereklerini yerine getirdi. Keşke, vasiyetine uyulsaydı; evlâdıyla yan yana yatsaydı.

Yazarın Diğer Yazıları